Uygulamalarımı
yaparken, hep şu soruyla yüzleşirim: “Maneviyatın benim sağlığımla ve
iyileşmemle alâkası nedir?" Sanırım hepimizdeki şaşkınlık hâlâ sağlığın eski tanımını benimsememizden
kaynaklanıyor. Pek çok insan, sağlığı daha hâlâ "hastalığın yokluğu" olarak
tanımlıyor: Eğer belirtiler (semptomlar) sizde yoksa, siz sağlıklı bir
insansınız. Oysa bu, gerçek dışı! Dünya Sağlık Organizasyonu, sağlığı "
bütün bir fiziksel, zihinsel ve sosyal iyilik" olarak tanımlandırıyor;
kişilerin dinleri ne olursa olsun maneviyatı yaşamın kalitesinde ve kişilerin
iyiliğinde önemli bir faktör olarak görüyor.
Son yirmi
yıldır, maneviyat boyutunun günlük yaşamımızla bütünleşmesi için dünya çapında
bir uyanış var. Maneviyat, bilim adamları ve tıp doktorları arasında da popüler
bir konu haline geldi. Artan araştırmalara rağmen, maneviyatın sağlık ve iyilik
üzerindeki etkisi doktorlara ve eczacılara göre hâlâ tartışmalara yol açacak
cinsten. İnsan yaşamının maneviyat boyutu, klasik tıpta ve çeşitli tıp eğitim
programlarında tamamıyla göz ardı edilmiştir. Pek çok çalışma, maneviyatın tüm
sağlıktaki ve yaşam kalitesindeki pozitif etkisini gösterirken; batılı bilim
adamları ise hâlâ "maneviyat" kelimesinin yorumuna katılmadıkları
için bunu kabul etmede isteksizdirler.
Çalışmalar
maneviyatı/dinselliği benimsemenin sağlığı ve iyileşmeyi arttırmada gerekli bir
alışkanlık olduğunu göstermektedir. Maneviyat, iyileşme maceranızda etkili bir
araç olması için yaşam stilinizle iyi şekilde bütünleşmelidir. O, kelimenin de
işaret ettiği gibi ruhun bir fonksiyonu olmalıdır.
Maneviyat bireysel bir
kavramdır; o, Yaratıcımızla olan kutsal bağlantının kişisel arayışıdır,
yaşamdaki derin manaları ve yaşamın amacını arayışımızdır! İslâm; maneviyatı
yaşamın her yönünde bütünleştiren ve fiziksel bedenin sağlığını zihnin, kalbin
ve ruhun iyiliğiyle birleştiren bütünsel (holistik) bir yaşam şeklini savunur. Müslümanlar
için maneviyat ve din sözcükleri birbirinden ayrılamaz, birbirleriyle yüksek
düzeyde bağlantılıdırlar ve hem her günkü yaşam deneyimlerinde hem de günlük
dinî alışkanlıklarda açığa çıkarlar. Müslüman ibadetleri, ruh için değerli bir
"gıdaya" sahiptir. Onlar Yaratıcımızla kutsal bağlantıya olan
ihtiyacımızdır. Yalnızca maneviyat ve psikolojik iyiliğimizi sağlamakla kalmazlar; aynı zamanda da fiziksel, zihinsel
sağlığımız ve iyiliğimiz için şeytanî düşüncelerden bizleri uzaklaştıran, zihni
stres ve endişelerden arındıran daimi anımsatıcılarıdırlar. Ülserden ve sindirim
problemlerinden başlayan, böbreküstü yorgunluğu, şeker hastalığı (diyabet) ve
hatta kansere kadar uzanan pek çok ciddi durum; yani sonrakiler ise modern tıp
tarafından tetikleyici neden olarak görülmektedirler.
Müslümanın gözüyle hastalıklar ve felaket
Müslümanlar hastalıklarını bir
zorluk, imtihan, hayatlarına ilave olmuş bir değer veya mânâ olarak algılarlar.
Felaketleri veya hayattaki zorlukları, kendilerini daha yüksek manevi
farkındalığa ulaştıracak dersler olarak görürler. İster hastalık, ister parasal
kayıp olsun veya ister sevdiğin birinin kaybı olsun felakete normal bir insan
yaşamının ve gelişiminin kaçınılmaz bir kısmı olarak bakarlar. Kur'ân-ı Kerîm'de
şöyle buyurulmuştur: "İnsanlar denenip ne olduklarının sonucu
görülmeden "iman ettik" lafıyla kurtulacaklarını mı sandılar!"(29:
2). "Sizi, korkacağınız bir şeyle, açlıkla, malınızı, canınız
gibi sevdiklerinizi, çalışmalarınızın mahsulü olan şeyleri eksiltmekle
sınarız. Bu olaylara karşı sabredenleri müjdele! Onlar,
kendilerine hoşlanmadıkları bir olay isâbet ettiğinde, "Biz Allâh içiniz
ve O'na dönücüyüz" derler." (2: 155- 156).
İbn Kayyım
El-Cevziyye, hastalıkları iki büyük türe ayırmıştır: Kalp (veya ruh) hastalıkları
ve fiziksel hastalıklar. Kalp hastalıklarının tedavisi, kalbin Yaratıcısıyla
bağlantıya geçmesinde yatar. Kalbi fiziksel sağlığın ve yaşamın kendisinin
kaynağı olarak gören El-Cevziyye'ye göre kalbin sağlığını korumak; bütünsel
tedavinin tek yoludur. Yaradanı tanımak, O'nun tekliğine inanmak, O'nu sevmek, O'na
güvenmek, her zaman O'nun verdiği ikramlara ve nimetlere şükretmek; El-Cevziyye
tarafından tarif edilen kalbin gerekli "gıdalarıdırlar". Eğer göz
ardı edilirlerse, kalp hastalanır, endişeye, üzüntüye ve depresyona kapılır. Geleneksel
tıp şimdilerde bu kalp ağrılarının ve ızdırabın
depresyon, otoimmün durumları (kendi dokularındaki antijenlere karşı
antikor oluşması) ve kötü niyetli tümörler gibi hastalıkların tetiklenmesindeki
rolünü kabul ediyor.
Hastalıklar ve yaşamdaki felaketlere karşı yardımcılar
1. Allah
hükmüne ve adaletine iman:
Mayo Clinic sağlık araştırma kuruluşuna göre, yüksek bir güce olan iman; ister fiziksel, ister duygusal veya ister sosyal gereksinimler olsun çeşitli yaşam zorluklarının en iyi başa çıkma stratejisidir. İman ve inanç, bir Müslümanın her zaman hem yaşam krizlerinde, hem fiziksel sorunlarında hem de her günkü ufak zorluklarla mücadele etmesindeki yardımcısı olmuştur.
Mayo Clinic sağlık araştırma kuruluşuna göre, yüksek bir güce olan iman; ister fiziksel, ister duygusal veya ister sosyal gereksinimler olsun çeşitli yaşam zorluklarının en iyi başa çıkma stratejisidir. İman ve inanç, bir Müslümanın her zaman hem yaşam krizlerinde, hem fiziksel sorunlarında hem de her günkü ufak zorluklarla mücadele etmesindeki yardımcısı olmuştur.
2. Kendi hatalarının ve yaşadığı güçlüklerinin sorumluluğunu yüklenmek:
Kur'ân-ı Kerim şöyle der: “Size ne belâ isâbet etmişse, elleriniz ile yaptıklarınızın sonucudur! Allah birçoğunu da affediyor" (42: 30). Bir kimsenin başarısızlığını başarıya dönüştürmesi kendisine bağlıdır. Doğru değerlerle olunca ilâhi yardım kendisine gelecektir. Kur'ân'da şöyle buyurulmuştur: "Muhakkak ki Allâh, bir toplumun yaşam biçimini, onlar kendi nefslerini değiştirmedikçe, değiştirmez!" (13: 11). Böylesine etkin bir yaklaşım bu günün geleneksel tıp çalışmalarında hastalığın üstesine gelinmede temel bir yaklaşımdır. Çaresizlik hissi ve mağduriyet iyileşmeye engeldir.
Kur'ân-ı Kerim şöyle der: “Size ne belâ isâbet etmişse, elleriniz ile yaptıklarınızın sonucudur! Allah birçoğunu da affediyor" (42: 30). Bir kimsenin başarısızlığını başarıya dönüştürmesi kendisine bağlıdır. Doğru değerlerle olunca ilâhi yardım kendisine gelecektir. Kur'ân'da şöyle buyurulmuştur: "Muhakkak ki Allâh, bir toplumun yaşam biçimini, onlar kendi nefslerini değiştirmedikçe, değiştirmez!" (13: 11). Böylesine etkin bir yaklaşım bu günün geleneksel tıp çalışmalarında hastalığın üstesine gelinmede temel bir yaklaşımdır. Çaresizlik hissi ve mağduriyet iyileşmeye engeldir.
3. Dua (Niyaz):
Müslümanlar derunlarında onları her zaman destekleyen ve koruyan yüksek bir gücün olduğunu bilirler. "Kullarım sana BEN'den sorarlarsa, şüphesiz ki ben onlara yakınım!Yönelip isteyene (dua edenin duasına) icabet ederim" (Kur'ân-ı Kerîm, 2: 186). Bu da çaresizliğin bir diğer tedavisidir. Yaşamda karşılaşılan zorluklara karşı bizlere güç vermektedir.
Müslümanlar derunlarında onları her zaman destekleyen ve koruyan yüksek bir gücün olduğunu bilirler. "Kullarım sana BEN'den sorarlarsa, şüphesiz ki ben onlara yakınım!Yönelip isteyene (dua edenin duasına) icabet ederim" (Kur'ân-ı Kerîm, 2: 186). Bu da çaresizliğin bir diğer tedavisidir. Yaşamda karşılaşılan zorluklara karşı bizlere güç vermektedir.
4. Allah
zikri:
İlâhi Allah zikirleri, sadece kelimeler değildirler; onlar ruhun güçlenmesine ve rahatlamasına yardımcı olan kutsal türden meditasyondurlar. Rahatlamaya yardım ederler; ruhu güçlendiren pozitif olumluluğu ve yaşamdaki manaları aşılarken zihni açarlar; sıkıntıyı ve üzüntüyü yok ederler; kederli kalbi ferahlatırlar; neşe, mutluluk, sakinlik ve huzur getirirler.
İlâhi Allah zikirleri, sadece kelimeler değildirler; onlar ruhun güçlenmesine ve rahatlamasına yardımcı olan kutsal türden meditasyondurlar. Rahatlamaya yardım ederler; ruhu güçlendiren pozitif olumluluğu ve yaşamdaki manaları aşılarken zihni açarlar; sıkıntıyı ve üzüntüyü yok ederler; kederli kalbi ferahlatırlar; neşe, mutluluk, sakinlik ve huzur getirirler.
5. Kur'ân-ı Kerîm okuma:
Ku'ân-ı Kerîm, özel bir iyileştirme gücüne sahiptir: "De ki: "O, iman edenler için hakikate erdirici ve şifadır)!" (41: 44) "Kurân'dan, iman edenler için şifa ve rahmet olan şeyleri inzâl ediyoruz!" (17: 82). Kur'ân âyetlerini okuma; Müslümanlara stresleriyle başa çıkma yolunu sunar, keder ve sıkıntı duygularıyla da başa çıkar.
Ku'ân-ı Kerîm, özel bir iyileştirme gücüne sahiptir: "De ki: "O, iman edenler için hakikate erdirici ve şifadır)!" (41: 44) "Kurân'dan, iman edenler için şifa ve rahmet olan şeyleri inzâl ediyoruz!" (17: 82). Kur'ân âyetlerini okuma; Müslümanlara stresleriyle başa çıkma yolunu sunar, keder ve sıkıntı duygularıyla da başa çıkar.
6.İlâhi iradeye olan teslimiyet: İlâhi iradeye olan teslimiyet; tüm zorunlu
dünyevî değerleri varsayarken yardım etmesi ve yol göstermesi için Allah'a tevekkül
etmek demektir. Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle
buyrulmuştur: “Kim Allah'tan korunursa, ona bir çıkış yeri oluşturur ve ona hiç ummadığı taraftan yaşam bilgisi
verir. Kim Allah'a tevekkül ederse, O ona yeter! Muhakkak ki Allâh, emrini yerine
ulaştırandır! Gerçekten Allâh, her şey için bir kader meydana
getirmiştir!" (65: 2-3). Bu uygulama da ruha
rahatlık verir, stresi yok eder ve kederi dindirir.
7. Dünyevî şeylerden kopma: İslâm, maddesel dünyanın gerçek değerini
öğretir: “İyi
bilin ki dünya hayatı sadece bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür; aranızda
bir büyüklenme ve mallarda ve evlatta çoğalma yarışıdır! Bunlar
şu misaldeki gibidir: Yağmurun yeşerttiği ekinle mutlu olurlar ama sonra
bakarsın ki o yeşillikler kurur, sararır ve toprak olur hepsi!" (Kur'ân-ı
Kerîm 57: 20). Dünyevî şeylerden kopma, İslâm'ın gerçek
manasını hatırlatır; yani Allah'ın iradesine, O'nun mutlak ilmi ve hükmüne teslim olmayı. Bu dünyevî şeylerden kopma
hissi, her günkü gerginliği dindirir, rahatlamamıza ve evrenle uyum içinde
başarmamıza neden olur.
8. Denge ve ölçülülük: İslâm, ruhun gereklilikleri ve bedenin istekleri
arasında dengeli bir uyum oluşturur. Fiziksel bedeni ve ruhu birbirine bağlı,
bütün halde gördüğü için fiziksel bedeni ondan
ayrı tutmaz."Allâh'ın sana verdiklerinden, gelecek yurdunu iste, dünyadan da
nasibini unutma! Allâh sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsan et!"(Kur'ân-ı Kerîm,
28: 77).
9. Hoşnutluk
ve memnuniyet: Bir kişinin mutsuzluğu yaşamındaki İlâhi lütufları takdir
edememesinden kaynaklanır. Rasulullah efendimiz (sav) şöyle demiştir: İmtihan
ne kadar büyük olursa, ödül de o kadar büyük olacaktır. Allah insanları
sevdiğinde, onları imtihan eder. Eğer insanlar felaketi neşeyle kabul ederse, gönül
ferahlığına ulaşırlar; o öfkeden çılgına
dönenlerse, Allah'ın yalnızca gazabına uğrayacaklar” (İbni Mace-Tirmizi). Dert
ve sıkıntının tedavisi birisinin kalbinde deneyimlenen kabul ve tatmininde,
felaketlerin onu ancak o izin verirse etkileyeceğini bilmekte yatar.
10. Sabır ve
hoşgörü: Rasulullah Muhammed Mustafa (sav) şöyle buyurmuşlardır: “Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder,
sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar müslümanın başına gelen
her şeyi Allah onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar” Buhari-Müslim). Bu da, yürek sızısı ve
hasta bir beden için bir diğer büyük rahatlatmadır.
Çevirinin Kur'ân-ı Kerîm âyetlerinde
kaynak olarak Ahmed Hulûsi'nin "KUR'ÂN-I KERÎM ÇÖZÜMÜ" adlı eseri
alınmıştır. http://www.ahmedhulusi.org/kuran/kurancozumu.htm
http://islamiconlineuniversity.com/counseling/articles.php?id=3'den
çevrilmiştir.
Çeviren: Esin Tezer