Bilim ve Din

Bilim ve Din

23 Aralık 2016 Cuma

İÇKİ BEYNİNİZE ZARAR VERİYOR






İçki, merkezi sinir sisteminize yatıştırıcı (depresan) maddeymiş gibi davranır. Bu, şu manaya geliyor: İçki içtiğiniz zaman beyin hücreleriniz normalden daha yavaş iletişim kurarlar. Endişe ve korku gibi duyguları denetleyen beyninizin Limbik sistemi de bundan etkilenmektedir.

Limbik sisteminizin fonksiyonu azaldıkça sizi kısıtlayan duygular ortadan kalkar, daha dışadönük ve sosyal bir insan haline gelirsiniz.  

Mantıklı düşünme ve karar vermeden sorumlu olan beyin bölgeniz Prefrontal Korteks de içki içtiğiniz zaman yavaş çalışmaya başlar. Düşüncesizce hareket eden, kimi kez de iyi karar veremeyen biri  olursunuz.

İçkiyi ne kadar fazla içerseniz, davranışınız ve karar vermeniz de o kadar fazla etkilenir. Bundan vücudunuzdaki kas aktivitesinde payı olan Serebellum da payını alır.
Bundan dolayı; ne kadar çok sarhoş olursanız o kadar çok dengenizi kaybedersiniz, başınız döner ve araba kullanmaya bile teşebbüs edemezsiniz.  

Kalp atışınızı ve nefes almanızı denetleyen beyninizdeki nöronlar içki yüksek dozda içildiğinde iletişimlerini çok yavaşlatırlar. Bu durum, nefesinizin durmasına ve ölmenize yol açabilir. 

Sürekli İçilen İçki Bağırsak Mikroplarınızı Rahatsız Eder

Araştırmacılar  bağırsak mikrobiyotasının "kıymeti bilinmeyen" organlarımızdan biri olduğuna gitgide daha fazla inanmaya başladılar. Vücudunuzu birlikte yaşayan (simbiotik) mikroorganizmalardan oluşmuş "süper bir organizma" olarak görmek  mümkün. Bu mikroorganizmaların hem fiziksel hem de zihinsel sağlığınız üzerindeki güçlü etkisi inkar edilemez.
  
American Journal of Physiology'de Gastrointestinal ve Karaciğer Fizyolojisi üzerine yapılan bir araştırmada kronik alkol tüketiminin alkolik alt grubunda bağırsak mikrobiyomunu değiştirdiği, iltihaba neden olduğu kanıtlanmıştır. İçki içmeyi düşünüyorsanız, bilhassa da kronik olarak içmeyi düşünüyorsanız;  yalnızca karaciğerinizin sağlığını değil, mikrobiyomunuzun sağlık riskini de göz önünde tutun!

Dr. Joseph Mercola

Çeviren: Esin Tezer
http://articles.mercola.com/sites/articles/archive/2016/01/06/drinking-alcohol.aspx'den alıntı yapılarak çevrilmiştir.


30 Kasım 2016 Çarşamba

HER BEYNİN "PARMAK İZİ" VAR



Araştırmacılar, yeni bir imajlama tekniğini kullanarak beyindeki yapısal bağlantıların kişiye özgü olduğunu teyit ettiler.


Carnegie Mellon Üniversitesi'nden bir ekip Difüzyon MR görüntüleme ile beynin temel bağlantılarının haritasını çıkardı ve her kişinin beyin bağlantılarının tamamen kendine özgü olduğunu keşfetti! Bilim adamları, bu haritalandırmayla mükemmele yakın bir doğrulukla kişinin beyin "parmak izini" tespit edebildiler. Sonuçlar PLOS Computational Biology dergisinde yayınlandı.


Çalışmanın ilk yazarı ve Pittsburgh Üniversitesi'nde Nörolojik Cerrahi Asistan Profesörü olan Fang-Cheng (Frank) Yeh, “En heyecan verici kısım, bu yeni metodu var olan veriye uygulayabilmemiz ve orada keşfedilmemiş olan yeni bilgiyi gözler önüne serebilmemiz. Yüksek spesifiklik;  genetik ve çevresel faktörlerin zaman içinde insan beynini nasıl şekillendirdiğini, insan beyninin fonksiyonlarını veya bozukluklarını anlamamız için kapıyı aralıyor ” dedi. Yeh, araştırmayı Carnegie Mello Üniversitesi'nde Psikoloji dalında Doktora sonrası Araştırma Görevlisiyken tamamladı.


Araştırmacılar çalışma için 5 veri setinden 699 beynin lokal konektomunu (beynin içerdiği tüm nöronları ve sinir yollarını gösteren diyagramını) ölçmek için difüzyon MR'ı kullandılar. Lokal konektom, beyin bölgeleri arasındaki bağlantıların aksine  beyindeki tüm beyaz madde yollarıyla beraber nokta bağlantılardan oluşuyor. Araştırmacılar, "Parmak izini" oluşturmak için difüzyon MR'dan veri aldılar ve o veriyi serebral beyaz maddenin lifleriyle birlikte su difüzyonunun dağılımını ölçmek için yeniden yaptılar.


Ölçümler lokal konektomun son derece kişiye özgü olduğunu ve insanı teşhis etmek için kişisel bir işaret olarak da kullanılabileceğini gözler önüne serdi. Her beynin kendine özgü olduğunu test etmek için, ekip 17,000'den fazla kimlik tespit testini inceledi. Neredeyse yüzde 100 doğrulukla, iki lokal konektomun veya beyin "parmak izlerinin" aynı kişiden gelip gelmediğini söyleyebildiler.

Buna ilaveten; tek yumurta ikizlerinin beyin yapısal bağlantı modellerinin sadece yüzde 12'sini paylaştıklarını, beynin kendine özgü olan lokal konektomunun zamanla şekillendiğini, her 100 günde bir ortalama yüzde 13'lük bir oranla değiştiğini keşfettiler. 


Carnegie Mellon Üniversitesi'nde Asistan Psikolog olan Timothy Verstynen, “Bu bize Nöro-bilimde beyindeki bağlantısal modellerin kişiye özgü olduğu tahminimizi doğrulayan bir şey. Bu da şu manaya geliyor: Yaşam deneyimlerinizin pek çoğunun her nasılsa beyninizin bağlantısına yansıdığına. Böylelikle, örneğin sefalet çeken ve aynı patolojik hastalığa sahip insanların paylaştıkları deneyimlerin beyin bağlantılarında nasıl yansıdığına bakmaya başlayabiliriz. Bazı sağlık sorunları için kuvvetli yeni medikal biyo-göstergelere yolu açabiliriz" şeklinde konuştu.  


https://www.eurekalert.org/pub_releases/2016-11/cmu-rdw111416.php'den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

Çeviren: Esin Tezer

25 Ekim 2016 Salı

Var Olan Sadece ALLAH!



Kuantum Mekanik, birbirimizle nasıl bağlantılı olduğumuzu gözler önüne seriyor...

Hepimiz birbirimizle bağlantılı olduğumuzu biliyoruz. Fakat bu 'bağlantılı olduğumuz fikri'; yalnızca sihirli bir duygu mu, yoksa somut bir gerçek mi? "Kuantum Mekanik" ya da "mikro-dünya" üzerine yapılan bir çalışma, realite hakkında ne düşünüyorsak onun gerçekten öyle olmadığını açıklıyor. İnsanlar dahil olmak üzere hiç bir şey birbirinden ayrı değil iken; insan beynimiz bizleri 'ayrılık fikriyle' kandırıyor!


Ayrılık Algısı

Beyinlerimizin fizyolojisi evreni gerçek haliyle görmemizden alıkoyuyor. Oysa ki, algıladığımız şeyler bizim realitemiz; evrenin realitesi değil!!! 

Kuantum Teori'nin Temelleri 

 

Birini düşünürken ya da birine karşı hissettiğimiz sevginin dayanılmaz hafifliğini hissederken, atom altı boyutunda ne olduğunu anlayabilmemiz için mikro-dünya ve makro-dünya arasındaki bağlantıyı kurmamız gerekiyor. "String Teorisi", evrenimizin küçücük sicim (string) parçacıklar ve dalgalardan meydana geldiğini ileri sürüyor. Bu sicimler; yaşadığımız evrenin yapı taşları, onlar çoklu evrenleri ve o çoklu evrenlerin içindeki 11 boyutu oluşturuyor.

 

 Kuantum Dolanıklığın Ürkütücü Hareketleri

 

1935 yılında Albert Einstein ve çalışma arkadaşları Kuantum Mekanik denklemlerindeki  "Kuantum Dolanıklığı" keşfettiler, onun gerçekten de tuhaf ve garip bir şey olduğuna karar verdiler. Bunu daha sonra Einstein, Poldolsky ve Rosen tarafından ortaya atılan "EPR Paradoksu" (Özçelişkisi) izledi. EPR Paradoksu, Kuantum Dolanıklığın etkilerini açıklamanın tek yolunun evrenin mekansız (nonlokal) olduğunu veya fiziğin gerçek temelinin gizli   olduğunu varsaymak (bu, gizli varyasyonlu teori olarak da bilinir) olduğunu açıkladı.Mekansızlık (Nonlokalite); olaylar uzay-zamanda iletişim kuramasalar bile dolanık objelerde görülen olayların birbiriyle bağlantılı olmasıydı. Uzay-zaman, sınırlayan hız olarak ışık hızında.  

  

Mekansızlık (Nonlokalite), "uzaktan garip hareket" olarak da bilinir (Einstein, bu fenomeni açıklamak için bu meşhur tabiri kullanmıştır). Bunu bir düşünün, iki atom birbirleriyle temas ettikleri zaman bir tür "koşulsuz bağ" oluşturuyorlar.

 

2011 yılında Cenevre Üniversitesi'nden Nicolas Gisin, uzay-zaman alanı ötesinde bir tür iletişime tanıklık eden ilk insanlardan bir tanesiydi. Bir atom iletişim kurmak için sıklıkla hava ya da uzayı aracı gibi kullanır. Kuantum Dolanıklık esnasında ise aracı yoktur, iletişim ânında gerçekleşir. Gisin'in İsviçre'deki çalışması esnasında, insanlar insanlık tarihinde ilk kez foton parçacıklarının kullanımıyla fiziksel olarak Kuantum Dolanıklığa tanıklık edebildiler. 


Birini sevindirdiğinizde, biriyle bir duygusal yakınlığa başladığınızda bir şey meydana gelir: Evrendeki varlığınızı oluşturan yapı taşları olan atomlarınız dolanık hale gelirler:)
Tabii ki pek çok fizikçi size bu dolanıklığı, bir canlıdan bir diğer canlıya olan bu "garip" bağlantıyı hissetmenin olanaksız olduğunu söyleyecektir! Hepimizin birbiriyle bağlantılı olduğuna dair kanıt var ve bu insan olmamız gerçeğinden ziyade evrenin yaradılışıyla alakalı.

Bu bir sihir değil, Kuantum Mekanik sadece!

http://www.learning-mind.com/quantum-mechanics-reveals-how-we-are-all-truly-connected/'dan alıntı yapılarak çevrilmiştir.
Çeviren: Esin Tezer



5 Ekim 2016 Çarşamba

İç Huzurunuz Beyninizde!



Bir beyin bilim adamı, beynin sağ kısmının iç huzuruyla bağlantılı olduğunu keşfetti

Dr. Jill Bolte Taylor, 1996 yılında henüz 37 yaşındayken beyninin sol yarıküresi felç geçiren Harvard eğitimli bir beyin bilim adamı. Yaşadıklarını 2008 yılı TED konferans konuşmasında ve "Bir Beyin Bilim Adamının Kişisel Deneyimi: Beyin Felcimin Öğrettikleri" adlı biyografi kitabında paylaştı. Dr. Taylor, 2008 yılında TIME dergisinin en etkili isimlerinden biri seçildi.
Dr. Taylor, TED konferans konuşmasında ve yazdığı kitabında  felçten etkilenmeyen beyninin sağ yarıküresinin iç huzuruyla bağlantılı olduğunu keşfettiğini açıkladı.  

Beynin Sağ Yarıküresi 

Beynimizin sağ yarıküresi sadece şimdiki zamanla ilgilidir; onda sadece 'tam şurada', 'şu anda' algısı vardır.Enerji formundaki bilgi aynı anda tüm duyu sistemimize akın eder ve sonra da bu ânın neye benzediği, nasıl koktuğu, tat verdiği, ses verdiği ve nasıl hissedildiği bir kolaja dönüşür.
Dr. Taylor, bizlerin sağ beyin yarıkürelerimizle bilincimiz aracılığıyla etrafımızdaki enerji ile bağlantı kuran "enerji varlıkları" olduğumuzu söyledi.

Beynin Sol Yarıküresi

Beynimizin sol yarıküresi çok farklı bir yerdir. Doğrusal ve metotsal olarak düşünür. O, geçmiş ve gelecekle alakalıdır.
Şimdiki ânın kolajını oluşturmak her bir detayı yakalamak için dizayn edilmiştir. Daha sonra o bilgiyi kategorize ve organize eder, geçmişte öğrendiğimiz her şeyle ilişkilendirir ve tüm olasılıklarımızın geleceğine yansıtır.

Beynimizin sol tarafı, lisanla ilgilidir. O, bizi dış dünyaya bağlayan "iç geveze beynimizdir". Eve dönerken çamaşırları yıkamamızı ve muz almamızı hatırlatan hesaplayıcı zekâdır. En önemlisi de beynin sol tarafının "benlik hissiyle" bağlantılı olmasıdır. O bunu bize söyler söylemez her birimiz etrafımızdaki enerjiden ve insanlardan ayrılırız.
Dr.Taylor'ın felç geçirdiği beyin kısmı burasıydı.

Beynimizin sağ yarı küresine nasıl egzersiz  yaptırtabiliriz?

Dr. Taylor, TED.com'daki konuşmasını şunları söyleyerek tamamladı:

“Tam burada, şu anda evrenin yaşam gücü olan sağ yarı küremin bilincine adım atabilirim. TEK'liği yaşayabilirim. Ya da kendimi akıştan, ayrı bir kişi olarak hissettiğim sol yarı küremin bilincine adım atmayı seçebilirim. Sağ yarı kürelerimizin derin iç huzur devresini ne kadar çok seçersek, dünyaya o kadar fazla huzuru yansıtırız ve gezegenimiz de daha huzurlu hale gelir."

Dr. Taylor beyninde sol beyin bölgelerinden daha iyi işleyen sağ beyin bölgelerinin hakimiyetini sağlamaya karar verdi.

Dr. Jill Bolte Taylor; zihinde sabırsızlık, endişe, eleştirme ya da şefkatsizliğin yaşandığı belirli bölgelerden bilinçli olarak kaçınıyor. Bilinci her ne zaman oraya dalsa, şefkatin ve öznel zaman algısının ortaya çıktığı sağ beyin bölgesine  adım atmaya çalışıyor.  

Dr. Taylor; mavi gökyüzünün her zaman sağ yarı kürede olduğunu ve "mavi gökyüzünün sağ yarı küreyi temsil ettiğini söyledi. Sol yarı küre ise beynin gevezeliğini temsil eden "bulutları" temsil ediyor. Onun deyişiyle, mavi gökyüzü her zaman orada olsa bile bulutlar ortaya çıkıp mavi gökyüzünün görüntüsünü kapatmaya çalışıyorlar. Daha sonra beynin gevezeliği devreye giriyor ve dış dünyadaki tüm yaşamlarımızı organize, kategorize ve dramatize ediyor.
Fakat düşünceleri yatıştırdığınız zaman bulutlardan kurtuluyorsunuz, hep orada olan bir şeyi ortaya çıkarıyorsunuz: Bu şey de sağ yarı kürenin varlığı, huzurluluk hali ve her şeyin TEK olduğu, birbiriyle bağlantılı olduğu bilinç. Bu, "mutluluktan uçma" halinin deneyimlenmesi oluyor. 

Dr. Taylor,"beynin gevezeliğini" yapanın küçük bir hücre grubu olduğunu belirtti. O devrenin devreye girip girmemesi ise kendisine bağlı. Ona göre tek yapması gereken şey, o ânda o düşüncelere sahip olup olmayacağına karar vermek. Taylor; bu düşüncelere sahip olmamayı, beyninde o devreyi devreye sokmamayı istiyor. Dr. Taylor; zihnini büyük resme odaklandırıyor, diğer şeyler hakkında düşünüyor ve bulutları oradan uzaklaştırıyor!   

Sağ beyin yarı kürenize daha fazla zaman ayırıp, yaşamınızı en iyi halde yaşayın! 

https://daringtolivefully.com/jill-bolte-taylor'dan alıntı yapılarak çevrilmiştir.
Çeviren: Esin Tezer