Bilim ve Din

Bilim ve Din

25 Aralık 2023 Pazartesi

Ne Kadar Çok Alkollü İçki İçerseniz, O Kadar Az Beyin Hacmine Sahip Olursunuz

 

Yeni yapılan bir çalışmaya göre, az ve ölçülü miktarda içilen alkollü içkinin bile beyine zarar verdiği kanıtlandı. Araştırmacılar; günde yarım bardak biraya denk miktarda, 1 kadeh alkollü içkiden daha az ortalama tüketimle başlayan içki içme ve azalan beyin hacmi arasındaki bağlantıyı 36,000’den fazla yetişkin üzerindeki veriyi analiz ederek keşfettiler.    

36,000 yetişkinden fazla yetişkinin veri kümesi kullanılarak yapılan araştırma, günde içilen 1 veya 2 kadeh içkinin beynin 2 yıl yaşlandığında görülen değişimlere denk olan değişimler yarattığını gözler önüne serdi! Aşırı alkollü içki tüketmek daha da fazla bağlantılıydı. Aşırı alkol tüketmek ve beyin arasındaki bilim çok açık ve netti: İkisi arasında sağlıklı bir ilişki yoktu. Aşırı alkollü içki tüketen insanlar zihinsel (kognitif) bozulmayla ilişkili beyin yapısı ve büyüklüğü değişimine sahip oluyorlar.

Fakat yeni yapılan çalışmaya göre, en az miktarda kabul edilen seviyelerdeki alkol tüketimi bile (Haftada birkaç bardak bira veya birkaç kadeh şarap) beyin için risk taşıyor. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Pennsylvania Üniversitesi’ndeki bir ekip tarafından yürütülen, 36,000’den fazla yetişkin üzerinden toplanan veri analizi az tüketilen alkolün bile beyin hacmini azalttığını ispatladı.

0 ila 1 kadeh arası içilen alkol beyin hacminde çok fazla bir fark yaratmadı fakat günde 1 ila 2 veya 2 ila 3 kadeh arası içilen alkol, beynin hem gri hem de beyaz maddelerinin azalmasıyla ilişkiliydi.

Bilim insanları; analizlerden aşırı derecede alkol kullananları çıkarsa bile, beynin gri ve beyaz maddelerinin azalma ilişkisi devam etti. Bilim adamları, alt beynin hacminin herhangi bir beyin bölgesine yerleşik olmadığını keşfettiler.

Araştırmacılar, bu etkiyi daha iyi anlamamız için yaşlanmaya bağlı olarak küçülen beyin büyüklüğünü alkol kullanımına bağlı olarak küçülen beyin büyüklüğüyle karşılaştırdılar. Onların modelleme çalışmasına göre, her gün tüketilen alkol miktarına eklenen bir alkol beyindeki daha fazla yaşlanma etkisini yansıttı. 0 ila günlük ortalama 1 kadeh içilen bir alkollü içki beyni 6 ay yaşlandırırken, 0 ila 4 kadeh içilen alkollü içki arasındaki ilişki ise beynin 10 yıl yaşlanmasından daha fazlaydı.

https://www.sciencedaily.com/releases/2022/03/220304090349.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

Çeviren: Esin Tezer

 

 


2 Kasım 2023 Perşembe

Dişlerinizi Fırçalayın, Alzheimer Hastalığı’na Yakalanma Riskini Erteleyin

 

Norveç’teki Bergen Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, Diş Eti Hastalığı ve Alzheimer Hastalığı arasında belirgin bir bağlantı olduğunu keşfettiler. İyi bir ağız temizliğini koruduğunuzda yalnızca dişlerinizin aralarında oluşacak boşlukları önlemekle kalmayıp, Alzheimer Hastalığı’na yakalanma riskini de erteliyorsunuz.

Araştırmacılar, Diş Eti Hastalığı’nın (Gingivitis)  o kişide Alzheimer Hastalığına yakalanma riskini belirlemede etkili olduğuna karar verdiler.

Bergen Üniversitesi’ndeki Klinik Bilim Bölümü Broegelmanns Araştırma Laboratuarı’nda araştırmacı olan Piotr Mydel, konuyla ilgili şunları söyledi: "DNA’ya dayanan kanıtımıza göre, Diş Eti Hastalığı ağızdan beyine geçebilir.”

Mydel’e göre bakteri; hafıza kaybı ve en sonunda da Alzheimer Hastalığı’na yol açan, beyindeki sinir hücrelerine zarar veren bir proteini üretiyor.

Daha İyi Bir Hafıza İçin Dişlerinizi Fırçalayın

Mydel; bakterinin yalnızca Alzheimer Hastalığı’na yol açmayıp, var olmasının büyük ölçüde Alzheimer Hastalığı’nın oluşma riskini arttırdığını ve hastalığı hızlandırdığına işaret etti. Bununla beraber, olumlu haber ise çalışmanın Alzheimer Hastalığı’nın oluşma riskini yavaşlatmak için bir şeyler yapabileceğimizi ispatlaması.

Mydel sözlerine şöyle devam etti: "Dişlerinizi fırçalayın ve diş ipi kullanın." Mydel; bunun önemli olduğunu, eğer sizde Diş Eti Hastalığı, ailenizdeki bir kişide Alzheimer Hastalığı varsa diş doktorunuza düzenli gitmenizin ve dişlerinizi düzgün şekilde temizlemenizin önemli olduğunu sözlerine ilave etti.

Yeni İlaç Geliştiriliyor

Araştırmacılar, yakın bir zamanda Diş Eti Hastalığı’na yol açan bakterinin ağızdan beyine yerleşebileceğini ve salgılanan zararlı enzimlerin de beyindeki sinir hücrelerine zarar verebileceğini keşfetti. Şu anda Mydel’in insan beyinlerindeki bu süreç için ilk kez bir DNA kanıtı var. Mydel ve çalışma arkadaşları, Alzheimer hastası olan 53 kişiyi inceledi ve bu sorunda enzimin yüzde 96 etkili olduğunu keşfetti. Mydel’e göre, bu bilgi araştırmacılara Alzheimer Hastalığı’na karşı atak yapmak için yeni bir yaklaşım sunuyor.

Piotr Mydel sözlerini şöyle tamamladı: "Alzheimer Hastalığı’nın gelişimini erteleyen, bakterideki zararlı enzimleri engelleyen bir ilacı geliştirdik. Bu yıl içerisinde bu ilacı test etmeyi planlıyoruz.”

https://www.sciencedaily.com/releases/2019/06/190603102549.htm’den  çevrilmiştir.

Çeviren: Esin Tezer

28 Ağustos 2023 Pazartesi

Beyinde Kronik Stresle İlişkili Olan Nöronlar Belirlendi

 

İsveç’teki Karolinska Enstitüsü’nde araştırmacılar, fare beyninde negatif duygusal haller ve kronik stres oluşumuyla ilişkili bir grup sinir hücresini belirledi. Gelişmiş tekniklerle haritalandırılan nöronlar, östrojen reseptörlerine de sahipler. Bu da, kadınların strese karşı erkeklerden neden daha hassas olduklarını açıklıyor. Çalışma, Nature Neuroscience adlı dergide yayımlandı.

Negatif duygulara (huzursuzluk) ve kronik strese beyindeki hangi ağların sebep olduğu şu ana kadar bilim dünyasında bilinmemekteydi.

Karolinska Enstitüsü araştırmacıları Konstantinos Meletis, Marie Carlen ve ekibi; Nöron Parça Sıralaması (Patch-seq), Geniş Ölçek Elektrofizyoloji (Nöropikseller) ve Optogenetik gibi gelişmiş teknikleri kullanarak fare beynindeki huzursuzluğu denetleyen, Hipotalamus’tan Habenula’ya (Epifiz Sapı) yönlendiren belirli nöral yolları haritalandırdılar.

Araştırmacılar, fareler bazı odalara giriş yaparken o beyin yolunu aktif hale getirmek için Optogenetik tekniğini kullandılar ve odada hiçbir şey bulunmamasına rağmen farelerin o odadan uzak durduğunu keşfettiler.

Araştırma, Yeni Depresyon Tedavileri İçin Fırsat Sunuyor

Karolinska Enstitüsü’ndeki Nörobilim Bölümü’nde Profesör olan Konstantinos Meletis, konuyla ilgili şunları söyledi: "Daha önce yaptığımız araştırmada, Hipotalamus ve Habenula (Epifiz Sapı) arasındaki bağlantıyı keşfetmiştik fakat bu sinir yolunun hangi tür nöronlardan oluştuğunu bilmiyorduk. Huzursuzluğu denetleyen sinirsel yoldaki nöron türlerini anlamamız gerçekten heyecan verici! Eğer beyindeki negatif sinyallerin nasıl oluştuğunu anlayabilirsek, depresyon gibi olan etkili hastalıkların ardındaki mekanizmayı da keşfedebiliriz. Bu da bize yeni ilaç tedavileri için fırsat sunuyor.”

Araştırma, aynı bölümden doktora sonrası araştırma yapan 3 bilim adamı tarafından yürütüldü. Profesör Meletis, bilim adamlarının duyguları ve davranışı denetleyen nöral yolları belirlemek için gelişmiş teknikleri nasıl kullandıklarını açıkladı.

Östrojen Seviyelerine Karşı Hassas

Araştırmada yapılan bir diğer ilginç keşif de nöronların huzursuzlukla bağlantılı östrojen reseptörüne sahip olmasıydı, bu reseptör onların östrojen seviyelerine karşı hassas olmalarını sağlıyordu. Erkek ve dişi fareler beklenmedik yumuşak şiddetteki itici türden olaylara maruz kaldıklarında,  dişi olan fareler erkek farelerden daha uzun süren stres tepkisi verdiler.

Nörobilim Bölümü’ndeki Profesör Marie Carlen de konuyla ilgili şöyle konuştu: "Endişe ve depresyonun kadınlarda erkeklerden daha yaygın olduğunu uzun zamandır biliyorduk fakat bunu açıklayan herhangi bir mekanizma yoktu, bu cinsiyet farklılıklarını en azından farelerde açıklayan bir mekanizmayı keşfettik.”

*Araştırmada Kullanılan Teknikler*

Nöron Parça Sıralaması (Patch-seq): Nöron Parça Sıralaması, Gen İfadesi (RNA Sıralaması) ölçümleriyle kişiye özgü hücrelerin elektriksel özelliklerinin ölçümlerini bir araya getirir ve beyindeki nöronların farklı türlerinin haritalandırılmasına olanak sağlar.

Nöropikseller: Nöropikseller sondası; yüzlerce bireysel nöron aktivitesinin aynı andaki ölçümüne olanak sağlayan, geniş-ölçek elektrofiziksel ölçümler için olan yeni tür bir elektrottur.

Optogenetik: Optogenetik, seçilen nöronlar aktif olduğunda nasıl ve ne zaman denetlenecekleri için kullanılır. Metot, (tek hücreli organizmaların zarlarından gelen kanal proteinleri gibi) ışığa hassas proteinleri üzerinde çalışılacak olan nöronlara tanıtmayı içerir. Optogenetik ışık, fare beyninin kendine özgü hücre türlerinin fonksiyonunu belirlemek için denetlemede kullanılabilir.

https://www.sciencedaily.com/releases/2023/06/230622120922.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

Çeviren: Esin Tezer


2 Ağustos 2023 Çarşamba

Ölmek Üzere Olan Beyinde Bilinçli Haldekine Benzer Bir Aktivite Olduğu İspatlandı

 

Ulusal Bilim Akademisi Raporları (Proceedings of the National Academy of Science) dergisinde yayınlanan yeni bir araştırmaya göre, ölmek üzere olan beyinde bilinçle bağlantılı aktivite dalgasının ilk deliline rastlandı.

Araştırmayı yürüten Dr. Jimo Borjigin; Michigan Üniversitesi Moleküler ve Bütüncül Fizyoloji ve Nöroloji Bölümlerinde Doçent doktor. Dr. Borjigin, ekibiyle beraber Michigan Üniversitesi, Bilinç Bilimi Merkezi’nin kurucu yöneticisi Dr.George Mashour’la birlikte hayvanlar üzerinde neredeyse 10 yıldır yürütülen araştırmaların devamı niteliğindeki bu araştırmayı gerçekleştirdi.

Ani kalp durmasından (Kardiyak Arest) sonra oksijen kaybına uğrayan, ölmek üzere olan hayvan ve insan beyinlerinde Gama aktivasyonunun benzer işaretleri kaydedildi.

Dr. Mashour, konuyla ilgili şunları söyledi: "Ölme süreci içerisindeki işlevsiz beyinden bu kadar canlı bir deneyimin açığa çıkması bir nörobilim çelişkisidir! Dr. Borjigin, nörofizyolojik mekanizmaların altında yatanları açıklayan önemli bir araştırmaya ışık tuttu.”

Ekip, hastanede EEG Monitarizasyonu esnasında ani kalp durması sonucu vefat eden dört hastayı belirledi. Tüm bu dört hastanın hepsi de koma halinde ve tepkisiz hastalardı. Artık tıbbi olarak yapılacak bir şey kalmadığından dolayı da, ailelerinin izniyle tıbbi yaşam desteğinden alınmışlardı.

İki hastada solunum cihazı desteği alındıktan sonra bilinçle bağlantılı en hızlı beyin aktivitesi olarak kabul edilen beyin Gama dalga aktivitesiyle beraber kalp atış hızında artış gözlemlendi.

Daha da fazlası; aktivite, beynin arkasındaki Temporal, Paryetal ve Oksipital lobların birleşme yeri arasında, beyinde bilincin “Sıcak Bölgesi” diye adlandırılan nöral bölgede keşfedildi. Bu bölge; rüya görme, Sara (Epilepsi) hastalığındaki görsel halüsinasyonlar ve diğer beyin çalışmalarındaki değişmiş bilinç seviyeleriyle ilişkiliydi. 

Bu araştırmayı yürüten Dr. Borjigin’le birlikte çalışan, 2015 yılından beri yoğun bakım ünitesinde vefat etmiş hastaların EEG verilerini toplayan Dr. Nusha Mihaylova; bu iki hastanın daha önceden hastalık nöbeti raporlarının bulunduğunu fakat ölmeden önceki saatte hiç nöbet geçirmediklerini söyledi. Diğer iki hastada ise yaşam desteği alındıktan sonra ne aynı kalp atışı artışına ne de artan beyin aktivitesine rastlandı.

Dr. Mihaylova sözlerini şöyle tamamladı: "Bu çalışmada yer alan aynı hastaların tepki deneyimiyle bilincin gözlemlenmiş nöral izleri arasındaki bağlantıyı henüz kuramıyoruz. Bununla beraber, gözlemlenmiş bulgular kesinlikle heyecan verici ve ölen insanlardaki gizli bilinci anlamak yeni bir yapıyı oluşturuyor!”

https://www.sciencedaily.com/releases/2023/05/230501163628.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

Çeviren: Esin Tezer


5 Temmuz 2023 Çarşamba

Siz Gülümsediğinizde, Dünya da Size Gülümser

 

Güney Avustralya Üniversitesi’nde yapılan çığır açan bir araştırma, sadece yüz kaslarınızı hareket ettirerek yaptığınız gülümsemenin zihninizi daha pozitif olmak için kandırdığını doğruluyor!

Deneysel Psikoloji (Experimental Psychology) dergisinde yayınlanan araştırma, içten gülümsemenin yüz ve vücut ifadelerindeki algısının etkisini değerlendirdi. Denekler üzerinde yapılan her iki deneyde, katılımcılardan dişlerinin arasına bir tükenmez kalemi yerleştirmeleri ve tıpkı gülümsemedeki gibi yüz kaslarını zorlayarak gülümsermiş gibi yapmaları istendi.

Araştırma; yüz kas aktivitesinin yüz ifadelerini tanımakla kalmayıp, vücut ifadelerini de tanıdığını ve daha da pozitif duygular meydana getirdiğini keşfetti.

Güney Avustralya Üniversitesi’nde önde gelen araştırmacı, insan ve yapay bilişsellik uzmanı olan Dr. Fernando Marmolejo-Ramos, bu bulgunun zihinsel sağlık için önemli iç görüler taşıdığın söyledi. Dr. Ramos, sözlerine şöyle devam etti: “Eğer kaslarınız size mutlu olduğunuzu söylüyorsa, etrafınızdaki dünyayı daha pozitif bir şekilde görmeniz mümkün. Araştırmamızda zorla gülümsemeye çalışıldığında beynin duygusal merkezi olan, sinir taşıyıcılarını (nörotransmitter’ları) salgılayıp beynin duygusal olarak pozitif hale gelmesini teşvik eden Amigdala’nın uyarıldığını keşfettik. Bunun zihinsel sağlıkla ilginç bir bağlantısı var: Eğer beyni uyarıcıyı ‘mutluluk’ olarak algılaması için kandırabilirsek, o zaman bu mekanizmayı zihinsel sağlığın artması için potansiyel olarak kullanabiliriz.”

Dr Marmolejo-Ramos, hareket ve algı arasında güçlü bir bağ olduğunu söyledi. Dr. Ramos, sözlerini şöyle tamamladı: "Özetle, görsel ve motor sistemler; biz duygusal olarak uyarıyı işlemden geçirirken birbirinin içine geçiyorlar. ‘Sen onu gerçekleştirene kadar o şey sahtedir’ yaklaşımı, beklediğimizden daha da iyi çıktı.”  

https://www.sciencedaily.com/releases/2020/08/200813123608.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

Çeviren: Esin Tezer


5 Haziran 2023 Pazartesi

Orta Yaşta Sigara İçmek Hafıza Kaybı ve Kafa Karışıklığını Arttırıyor

 

Yeni yapılan bir araştırmaya göre, orta yaşta sigara içenlerin hiç sigara içmeyenlere nazaran daha fazla hafıza kaybı ve kafa karışıklığı yaşadığı kanıtlandı. Ayrıca, sigara bağımlısı olan birinin sigarayı yeni bıraksa bile idrak kaybını daha az yaşadığı ispatlandı.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Ohio Eyalet Üniversitesi’nin yaptığı bu araştırma, ilk kez sigara içme ve idrak kaybı arasındaki ilişkiyi inceleyen bir araştırma niteliğinde oldu. Çalışmada deneklere kendi kendini değerlendirme testi uygulandı. Deneklere ayrıca hafıza kaybının ve kafa karışıklığının daha kötüye gidip gitmediği ve daha sık yaşanıp yaşanmadığı gibi sorular soruldu.    

Alzheimer Hastalığı Dergisi’nde (Journal of Alzheimer’s Disease) yayınlanan araştırmanın başyazarı olan Jenna Rajczyk konuyla ilgili şunları söyledi: ”Geçen seferki araştırmada sigara içme, Alzheimer hastalığı ve diğer türdeki bunama (demans) hastalığı arasındaki ilişkiyi belirleyen bulgular; bize bu hastalığın belirtilerinin erken yaşlarda belirlenmesi için fırsat sundu.”

Ohio Eyalet Üniversitesi’nde Halk Sağlığı bölümünde Doktora öğrencisi olan Rajczyk ve aynı üniversitenin Epidemiyoloji bölümünde Öğretim Üyesi olan araştırmanın kıdemli yazarı Jeffrey Wing, şöyle konuştu:” Sigarayı bırakma yalnızca solunum ve kardiyovasküler hastalıklara iyi gelmiyor. Sigarayı bırakmanın nörolojik sağlığı korumak için de iyi olduğu kanıtlandı.

Wing, sözlerini şöyle tamamladı: "Bu gördüğümüz ilişki 45-59 yaş arası olan grupta en kayda değer olan ilişkiydi. Bu da bize şunu ispatlıyor: Eğer o yaşlarda sigarayı bırakırsanız, idraksal sağlığınıza faydalı olur. Aynı farklılığı daha yaşlı olan grupta keşfetmedik, ne kadar erken yaşta sigarayı bırakırsanız o kadar fazla yarar görürsünüz.”

Araştırma için olan veri, 2019 Ulusal Davranışsal Risk Faktörü Denetleme Sistemi’nden elde edildi.

Anket; araştırma ekibinin şu anda sigara içen, yakın zamanda sigarayı bırakan ve yıllar önce sigarayı bırakan kişiler arasında sübjektif idraksal azalma ölçümlerini (SCD) karşılaştırmaya olanak tanıdı. Analiz, 45 yaş ve üzeri 136,018 kişiyi kapsadı ve bunun %11’i ölçümlerde rapor edildi.

Çalışmada; sigara içenler, sigara içmeyenlere nazaran 1,9 kat daha fazla risk taşıyordu. 10 yıldan daha az zaman önce sigarayı bırakanlar sigara içmeyenlere nazaran 1,5 katı daha fazla riske sahipti. 10 yıldan daha fazla süre önce sigarayı bırakanlar ise sigara içmeyen grubun hemen biraz üzerinde bir riske sahipti.

Jenna Rajczyk sözlerini şöyle tamamladı: "Bu bulgular, bize sigara içmeyi bırakma süresinin gerçekten önemli olduğunu ve idraksal neticeyle bağlantılı olduğuna işaret ediyor.”

Ohio Eyalet Üniversitesi’nde Epidemiyoloji bölümünde Profesör olan Amy Ferketich de bu araştırma ekibinde yer aldı.

Çeviren: Esin Tezer

https://www.sciencedaily.com/releases/2022/12/221221121301.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

 

 


18 Nisan 2023 Salı

30'lu Yaşlardaki Yüksek Tansiyon, 70'li Yaşlardaki Kötü Beyin Sağlığının Habercisi

 


30’lu Yaşlardaki Yüksek Tansiyon, 70’li Yaşlardaki Kötü Beyin Sağlığının Habercisi

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Kaliforniya Üniversitesi Davis’de (UC Davis) yapılan yeni bir araştırma; 30’lu yaşlardaki yüksek tansiyonun 75 yaş civarındaki insanların, bilhassa erkeklerin beyin sağlığını kötü etkilediğiyle yakından ilişkili olduğunu ispatladı.

Bu hafta Amerikan Tıp Derneği’nin internette yayınlanan tıp dergisi JAMA Network Open’da yayınlanan araştırmada, 30 ila 40 yaşlarındaki yüksek tansiyonlu kişilerle normal tansiyona sahip fakat daha yaşlı olan kişilerin MRI beyin taramaları karşılaştırıldı.

Araştırmacılar, yüksek tansiyona sahip olan grubun bölgesel beyin hacminin çok daha az ve beyaz madde bütünlüğünün daha kötü olduğunu gördüler. İki faktör de bunama (demans) hastalığıyla ilişkiliydi.

Araştırma, bazı bölgelerdeki azalmış gri madde hacmi ve azalmış frontal korteks hacmi gibi negatif beyin değişimlerinin erkeklerde daha kuvvetli görüldüğünü de ispatladı. Bilim insanları, farklılıkların kadınlarda menopozdan önceki östrojen hormonunun koruyucu faydalarından kaynaklandığını fark ettiler.

Kaliforniya Üniversitesi Davis’in Toplum Sağlığı Bilimleri Bölümü’nde Öğretim Üyesi olan ve tezin ilk yazarı Kristen M. George konuyla ilgili şunları söyledi: "Bunama tedavisi son derece kısıtlı olan bir tedavi, bu yüzden değiştirilebilir riski ve yaşam sürecindeki koruyucu faktörleri belirlemek hastalığın yükünü azaltmak için bir anahtardır. Yüksek tansiyon çok sık rastlanan bir durum ve tedavi edilebilir risk faktörü bunamayla ilişkili. Bu yaptığımız araştırma, erken yetişkinlikte görülen yüksek tansiyon (hipertansiyon)  durumunun onlarca yıl sonraki yaşlarda beyin sağlığı için önemli olduğuna işaret ediyor.”

Beyin Taramaları Farklılıkları Gözler Önüne Seriyor

Normal tansiyona sahip olan kişilerle yüksek tansiyonlu olmaya başlayan veya yüksek tansiyonlu olan kişilerin beyin taramaları karşılaştırıldığında daha az serebral gri madde hacmi, frontal korteks hacmi ve daha az beyin bağlantısına (fraksiyonel anizotropi) rastlandı.   Yüksek tansiyonlu olan erkeklerin sonuçları yüksek tansiyonlu kadınların sonuçlarından daha düşüktü.

Araştırma tezinin kıdemli yazarı, Kaliforniya Üniversitesi Davis’de Toplum Sağlığı Bilimleri ve Nöroloji Bölümü’nde Profesör ve Epidemiyoloji Kısmı Başkanı olan Rachel Whitmer, konuyla ilgili şunları söyledi: "Bu araştırma, genç yaştaki risk faktörlerinin önemini, yaşlanırken sağlıklı olmanız gerektiğini, tüm hayatınız boyunca kendinize dikkat etmenizin gerekli olduğunu kanıtlıyor. Kalp sağlığınız, beyin sağlığınızdır.”  Rachel Whitmer Kaliforniya Üniversitesi Davis’in Alzheimer Hastalığı Merkezi’nde de Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor.

Çeviren: Esin Tezer

https://www.sciencedaily.com/releases/2023/04/230407110728.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

 

18 Mart 2023 Cumartesi

Oruç Tutmaya Dayalı Tedavilerde Önemli Adım

 

Gönüllü olarak tutulan oruç, örneğin, aralıklı oruç diyeti; kişisel sağlık durumuna bağlı olarak pek çok insan için faydalıdır. Örneğin süreli açlık, şeker hastalığı (diyabet) ve aşırı şişmanlık (obezite) gibi hastalıkları önlemeye ve geliştirmeye yardımcı olur. Araştırmacılar bu aralar oruç tutmanın vücutlarımızdaki pozitif etkilerini korumada bağışıklık sisteminin önemli bir rol oynadığını keşfettiler. Yeni bulgular, oruç tutmaya dayalı daha etkili tedavilerin geliştirilmesine yardımcı olacak.

Yakın zamanda yapılan araştırmalar oruç tutmanın, farklı kronik iltihaba yol açan durumları iyileştirmek için bağışıklık sistemini nasıl etkilediğini kanıtladı. Fakat bağışıklık sistemi tepkilerinin sağlıklı bir metabolizmayı nasıl belirlediği hakkında çok az şey biliniyor. Karaciğer metabolizmanın merkezi ve düzenleyicisi olduğundan, bir grup araştırmacı karaciğer hücrelerinin ve karaciğerde keşfedilen bağışıklık sistemi hücrelerinin oruç tutma esnasında birbirleriyle nasıl iletişim kurduklarını anlamaya odaklandı. Bu araştırma; Almanya’daki Helmholtz Münih Araştırma Merkezi, Ulm Üniversitesi, Münih Teknik Üniversitesi, Alman Diyabet Araştırma Merkezi, Heidelberg Üniversite Hastanesi ve Güney Danimarka Üniversitesi’nin ortak çalışmasıdır.

Bağışıklık Sistemi Aktivitesi, oruç tutmanın metabolizmaya dayalı (metabolik) tepkisi için önemlidir

Araştırmacılar karaciğer hücrelerinin ve bağışıklık sistemi hücrelerinin DNA’sını, DNA’larının hangi kısımlarının aktif olduğunu ve bunun sonucunda da hangi haberci-moleküllerin salgılandığını inceleyerek taradılar. Bilim insanlarının bulguları; bu hücrelerin birbirleriyle iletişim kurduğunu ve “Glukokortikoid Reseptörü” olarak adlandırılan, vücudumuzda neredeyse bütün hücrelerde olduğu ifade edilen molekülün rolünü ispatlamış oldu. Helmholtz Münih Araştırma Merkezi’nden olan Dr. Anne Loft, konuyla ilgili şunları söyledi: "Araştırma sırasında bağışıklık hücrelerinin, bilhassa bu reseptörün oruç tutma esnasında hücre türlerinin birbirleriyle çapraz konuşma yapmasına izin verdiğini keşfettik. Yalnızca bağışıklık sistemindeki reseptörü silerek, karaciğer hücrelerindeki oruç tutma sinyallerinin bozulduğunu gördük. Bu, şu manaya geliyor; bağışıklık hücreleri metabolizmadaki oruç tutmanın etkisini direkt olarak etkileyebiliyorlar."

Ulm Üniversitesi’nden Giorgio Caratti ve Jan Tuckermann da konuyla ilgili şunları ilave ettiler: "Aslına bakılırsa, bu süreci sağlıklı olunan koşullarda ilk kez gördük. Bağışıklık sisteminin tepkilerinin metabolizmamızı sağlıklı olunmayan koşullarda etkilediğini biliyorduk fakat bu bizim için yeniydi. Bu sonuç, bağışıklık sistemi aktivitesinin düşük seviyesi veya iltihabın (inflamasyon) oruç tutmaya karşı dengeli metabolik tepki olarak gerekli olduğunu kanıtlıyor."

Helmhotz Münih Araştırma Merkezi’ndeki araştırmayı yürüten Stephan Herzig de konuyla ilgili şunları söyledi: "Gönüllü olarak tutulan orucun tip 2 diyabet ve aşırı şişmanlık da dahil bazı insan metabolik hastalıklarında faydalı olduğu ispatlanmış oldu. Bu metabolik hastalıklardan ıstırap çeken insan sayısındaki artış ise hayret verici. Bulgularımız, bu hastalıkların ardındaki moleküler mekanizmaları anlamaya hizmet ediyor ve sonunda da bizleri etkili oruç tutmaya dayalı tedavilerin geliştirilmesine yönlendirecek.”

Çeviren: Esin Tezer

https://www.sciencedaily.com/releases/2022/02/220208105216.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

 


8 Şubat 2023 Çarşamba

Kuran-ı Kerim’i Ezberlemek Beyninizi Eğitmeye Yardımcı Oluyor

 

Bir çocuk psikoloğu, büyük miktarda öğrenilen metnin çocukların işleyen belleğini geliştirmeye yardımcı olduğunu belirtti

İslam dininde Kuran-ı Kerim’i ezberlemenin faydalarını ilahi ödül olarak görürüz fakat onu okumanın fiziksel faydaları da vardır: Kuran-ı Kerim’i “hatırlama egzersizi”, beyninizin zekâ düzeyini ve beyin sağlığını da arttırır.

Dubai’deki Camali Klinik’te çocuk psikoloğu olarak çalışan Dr. Haneen Jarrar’a göre; erken yaşta öğrenilen büyük miktardaki bir metin, kişinin işleyen belleğini ve öğrenme yeteneklerini geliştiriyor.

Dr. Jarrar konuyla ilgili şunları söyledi: “Eğer bir çocuk bir şeyi hatırlarsa veya beynini o yönde kullanırsa, beynimizde “işleyen bellek” adı verilen kısma yardım etmiş olur. İki tip bellek vardır: Biri kısa süreli bellek, diğeri de uzun süreli bellek. Eğer size şu anda bir telefon numarası versem ve onu hatırlamanızı söylesem, kısa süreli belleğinizi kullanırsınız. İhtiyaç duyduğunuz anda kullanacağınız şeyleri de uzun süreli belleğinizde saklarsınız. Zekâ testi yaptığımızda, baktığımız şeylerden birisi de işleyen bellektir. Bu bellek, bir kişinin ne kadar çabuk öğrenebileceğini bize anlatır. İşleyen bellek, kısa süreli belleğin adeta bir parçasıdır. Yeniden kullanılacak olan bilginin korunduğu yerdir, bu nedenle de genellikle zaman limitine sahiptir. Beyine yeni bir bilgi ulaştığında; işleyen bellek ne kadar çok saklarsa, kişi o kadar fazla öğrenebilir. İşleyen bellek herhangi bir şeyi hatırlamakla gelişir. Yaşlılıklarında Alzheimer hastalığına yakalanma riski yüksek olan kişilerin bulmaca çözmeye teşvik edilmeleri de bu sebepten dolayıdır.”

Dr. Jarrar sözlerini şöyle tamamladı:” Genç yaşta birçok bilgiyi hatırlamak beynin bilgiyi etkili bir biçimde muhafaza etmesini eğitmesine yardımcı olur, beyin yaşlanıp bocalamaya başladığında bile bu durum devam eder. Örnek olarak büyükannemi göstermek istiyorum. Büyükannem Kuran-ı Kerim’i ezberlemek için çok uğraştı. Şu an 80 yaşında ve bu durum belleğine çok yardımcı oluyor, beyninin bilişsel olarak fonksiyonda bulunmasına faydası oluyor. Dini bakış açısıyla bakacak olursak, eğer Kuran-ı Kerim’i genç yaşta ezberlerseniz, bu bilgiyi büyük bir olasılıkla beyninizde korursunuz. Beyin, kas gibidir; ne kadar çok egzersiz yaparsa, o kadar güçlü hale gelir. Beyin bilgiyi aktif olarak hatırlamak için denemede bulunmasa bile, daha da fazla hatırlamak için antrenman yapıyor hale gelir. Konuyu manevi bakımdan ele alacak olursak, Kuran-ı Kerim; insanların hayatlarını pozitif hale çevirmeye de yardım eder. Kuran’ın psikolojik olarak da yararları vardır: Mutlu bir insan olursunuz, Kuran bilişsel olarak belleğinize yardımcı olur, her şeyi daha hızlı öğrenirsiniz ve işleyen hafızanıza da yardım eder.”       

Çeviren: Esin Tezer

https://www.thenationalnews.com/uae/health/how-quran-memorisation-helps-train-the-brain-1.759991#:~:text=It%20also%20trains%20the%20brain,to%20live%20their%20lives%20positively.  ‘den çevrilmiştir.

 

 


18 Ocak 2023 Çarşamba

Namaz (Salât) Hareketleri Bel Ağrısını Azaltıyor

 

 Dünyanın her yerindeki yaklaşık 1,6 milyar Müslüman, Namaz’ın (Salât) bir parçası olarak günde 5 defa Suudi Arabistan’daki kutsal şehir Mekke yönünde kıyam, rüku ve secde ediyor. Bu Namaz hareketleri, Müslümanların kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’de belirtilen imanın temel 5 şartından bir tanesi.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Binghampton New York Eyalet Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, Namaz (Salât) esnasında yapılan çeşitli hareketler eğer düzenli ve düzgün şekilde yapılırlarsa bel ağrısını azaltıyorlar.

Sistem Bilimi ve Endüstriyel Mühendislik Bölümü Başkanı, “Dijital İnsan Modellemesi Kullanarak Namaz’daki Vücut Hareketlerinin Ergonomik Çalışması” adlı kitabın yazarı olan Profesör Mohammad Khasawneh, konuyla ilgili şunları söyledi: "Namaz’daki hareketleri bel ağrılarını tedavi etmek için kullanılan yoga veya fiziksel terapi egzersizlerine benzer olarak düşünebiliriz.”

Araştırma; Namaz hareketlerine odaklanılarak yapılsa da, benzer hareketlere Hristiyanlık, Musevilik, yoga ve fiziksel terapi hareketlerinde de rastlanıldı.

Khasawneh sözlerine şöyle devam etti: "Fiziksel sağlık; sosyo-ekonomik, yaşam stili ve dini faktörlerden etkileniyor. Daha da fazlası, çalışmalar; fiziksel sağlıklı bir yaşam stilini korumak için dua ve uyanıklılık arasında kuvvetli bir ilişki olduğuna işaret ediyor. Namaz; fiziksel stresi ve endişeyi ortadan kaldırıyor. Namaz hareketlerinin nöro-iskelet sistemi bozukluğuna karşı etkili kliniksel bir tedavi olduğunu kabul eden bir araştırma da elimizde mevcut.”

Araştırmacılar sağlıklı Hintli, Asyalı, Amerikalı erkek ve kadınların bilgisayar ürünü dijital insan örneklerinin ve bel ağrısına sahip örneklerin hareketlerine dayanan istatistikleri analiz ettiler.

Denekler, bel ağrısı için rüku pozisyonunu en stresli hareket olarak buldu fakat bel ağrısı olan kişiler Namaz esnasında düzgün diz ve sırt açısını kullanarak ağrılarını azaltabilirler. Açılar kişisel vücut şekline göre değişiyor.

Bel ağrısı çekenler için özel bir Namaz duruşu belirlemek mümkün değil. İslami gelenek ve uygulamalara göre eğer kişiler ayakta duramıyorlarsa, oturarak veya hatta yatarak namaz kılabilirler. Eğer ayakta durabiliyorlarsa, sergileyebildikleri en doğru duruşu sergilemeliler.

Khasawneh, sözlerini şöyle tamamladı: "Secde pozisyonu, eklemlerin elastikliğini arttırıyor. Kişiler bunu arttırmak için secde pozisyonunda daha fazla kalmalılar."

https://www.sciencedaily.com/releases/2017/03/170306154230.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

Çeviren: Esin Tezer