Bilim ve Din

Bilim ve Din

19 Nisan 2024 Cuma

Sağlık Ve Mutluluk Birbirine Bağlıdır

 


İyi bir sağlık ve mutlu bir hayat görüşü eşit derecede değerlidir ama birbirinden bağımsız hedefler gözükebilir. Fakat giderek artan araştırmalar, mutlu bir hayat görüşünün fiziksel sağlık için güçlü bir etkiye sahip olduğunu kanıtlıyor…

Psikolojik Bilim (Psychological Science) dergisinde yeni yayınlanan araştırmaya göre, hem internet üzerinden yapılan hem de kişisel psikolojik müdahaleyle yapılan programların fiziksel sağlık bildirimlerinde pozitif etkilere sahip olduğu ispatlandı. Her iki program da eşit derecede etkiliydi.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Georgetown Üniversitesi’nde Psikoloji Bölümü’nde Profesör olan ve araştırmanın tezinin yazarlarından biri olan Kostadin Kushlev, konuyla ilgili şunları söyledi: “Daha önceden yapılmış çalışmalar, mutlu insanların daha az mutlu insanlara nazaran daha iyi bir kardiyovasküler sağlığa sahip olduğunu ve daha iyi bağışıklık sistemi tepkileri vermeye eğilimli olduğunu ispatladı. Araştırmamız; özellikle kişisel sağlığı arttırmak için tasarlanan yöntemlerin, genel olarak sağlıklı olan yetişkinlerin bile psikolojik sağlığının arttırılmasının fiziksel sağlığa yararlı olduğunu kanıtlayan ilk rastgele denetimli deneylerden oluştu."

Araştırmada, yaşları 25 ila 75 arasındaki bir grup 155 yetişkin rastgele ya bekleme listesinde kontrol durumunda kaldılar ya da “Öz Benlik”, “Deneyimsel Benlik” ve “Sosyal Benlik” diye adlandırılan üç farklı mutluluk kaynağına yöneltilen 12 haftalık pozitif psikolojik müdahale programına atandılar.

Kushlev sözlerini şöyle tamamladı: "Tüm aktiviteler, öznel sağlığı arttırmak için kanıta dayalı destek programıydı.”

Mutlu Bir Gelecek

Psikolojik müdahale programına katılan katılımcılar 12 haftalık kurs boyunca öznel sağlık seviyelerinin arttığını bildirdi.

https://www.sciencedaily.com/releases/2020/07/200722170142.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

Çeviren: Esin Tezer

25 Mart 2024 Pazartesi

Hurmanın Kanıtlanmış Sağlığa 8 Faydası

 

Hurmanın Kanıtlanmış Sağlığa 8 Faydası

Bu yazı, hurma yemenin kanıtlanmış sağlığa 8 faydasından ve onu diyetinize nasıl dahil edebileceğinizden bahsediyor.

1. Hurmanın Besin Değeri Çok Yüksektir

Hurma, mükemmel besin değeri profiline sahiptir. Hurmalar kuru oldukları için kalori içerikleri diğer pek çok taze meyveden daha yüksektir. Hurmanın kalori içeriği diğer kuru meyveler üzüm ve incire benzerdir. Hurma bir sürü vitamin ve minerale sahip olduğu gibi, lif ve antioksidana da sahiptir. Fakat kuru bir meyve olduğu için yüksek kalorilidir.

2. Hurma, Yüksek Liflidir

Yeteri kadar lifli gıda almak sağlığımız için önemlidir.

100 gr.’lık hurmanın neredeyse 7 gramı lif olduğu için, hurmayı diyetinize ilave etmek lifli gıda alımınızı arttırmanın harika bir yoludur. Lif, bağırsaklarınızdaki gazı önleyerek sindirim sisteminize yardımcı olur. Dışkı oluşumuna katkıda bulunarak, düzenli bağırsak hareketlerini arttırır.

Daha da fazlası hurmadaki lif, kan şekeri kontrolü için de faydalıdır. Lif, hazmı yavaşlatır ve yemek yedikten sonra kandaki şeker seviyesinin yüksek olmasını önler.  

3. Hurma, Hastalıkla Savaşan Yüksek Antioksidanlara Sahiptir

Hurma; birçok hastalığın riskini azaltmak dahil, sağlığa çok yararı olan çeşitli antioksidanları bulundurmaktadır.

Antioksidanlar; hücrelerimizi serbest radikallerden, yani; vücudumuza zararlı reaksiyonlara yol açabilen, kolayca çürüyen ve hastalığa yönelten moleküllerden korur. Kuru incir ve eriğe nazaran hurma, en yüksek antioksidan içeriğine sahiptir. Hurmadaki en etkili 3 Antioksidan şunlardır:

Flavonoid’ler: Flavonoid’ler, iltihapları azaltan kuvvetli antioksidanlardır ve Flavonoid’lerin diyabet riskini, Alzheimer hastalığı riskini ve belirli kanser türlerini azaltmadaki potansiyeli üzerinde araştırmalar yapılmıştır.

Karotenoid’ler: Karotenoid’lerin kalp sağlığını arttırdığı ve Sarı Nokta Hastalığı gibi gözle ilgili hastalıkların riskini azalttığı kanıtlanmıştır.

Fenolik Asit: İltihaplanma önleyici özelliği bilinen Fenolik Asitler kanser ve kalp hastalığı riskini azaltırlar.

4. Hurma Yemek, Beyin Sağlığını Arttırır

Hurma yemek, beyin fonksiyonunu iyileştirir. Laboratuvar çalışmaları, hurmanın Alzheimer hastalığı gibi nörolojik dejeneratif hastalıkların riskini arttıran beyindeki interlökin (IL-6) gibi inflamatuvar belirteçleri azalttığını da keşfetti.

5. Hurma Yemek, Doğal Yoldan Olan Doğumu Kolaylaştırır

Hamileliğin son haftalarında hurma yemek rahim ağzının açılmasını artırır ve başlatılmış doğum sancısını azaltır.

6. Hurma, Doğal Tatlandırıcıdır

Hurma; meyvelerde doğal tipte bulunan şeker olan früktoz kaynağıdır.

7. Hurmanın Sağlığa Olan Diğer Yararları

Kemik Sağlığı: Hurma; fosfor, kalsiyum ve magnezyum da dahil pek çok minerale sahiptir.

Kan Şekeri Kontrolü: Hurma; düşük glisemik indekse, lif ve antioksidanlara sahip olduğu için kan şekerini düzenleme potansiyeline de sahiptir.

8. Hurmayı Diyetinize Kolaylıkla İlave Edebilirsiniz

Hurma yemenin pek çok farklı yolu vardır. Hurma çoğunlukla sade şekilde yenir fakat diğer popüler yemeklere katılıp yenebilir. 

Çeviren: Esin Tezer

https://www.healthline.com/nutrition/benefits-of-dates ‘den alıntı yapılarak çevrilmiştir.


18 Şubat 2024 Pazar

Kalbimiz Direkt Olarak Duygularımızı Etkileyebilir

 

Endişeli bir haldeysek, beynimiz kalbimizi daha hızlı çalıştırır. Fakat kalbimiz hızlı attığında, beynimizle mi konuşur? Bilim insanları, yüzyıllardır kalbin zihni idare ettiği üzerine tartışıyorlar ve şimdi de Nature dergisinde bugün yayınlanan bir araştırmaya göre, fiziksel hallerin duygusal halleri etkileyebileceği kanıtlandı. Araştırma, sadece riskli durumlarda hızlı kalp atışının farelerde endişeli davranışlara yol açabileceğini keşfetti. Araştırmanın tezinin yazarları; kalbi hedef alan müdahalelerin panik bozukluğa karşı etkili bir tedavi olabileceğini ispat ettiğini ileri sürüyorlar.

Yeni araştırmayı yürüten, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Stanford Üniversitesi’nde bir nöro-bilim adamı ve psikolog olan Karl Deisseroth; kariyerinin başlangıcından beri kalbin duygusal süreçteki rolünü merak ediyordu. Psikiyatri stajyer doktoru olduğunda, artan kalp atışlarının panik bozukluğun yaygın belirtisi olduğunu öğrendi.

Artan kalp atışı için kullanılan “Taşikardi” terimi şimdi hem farelerdeki hem de insanlardaki endişenin bir işareti haline geldi. Deisseroth, konuyla ilgili “Ama şu ana kadar artan kalp atış hızının duygusal tepkiye neden olduğunu direkt olarak test etmenin bir yolu yoktu" dedi.     

Deisseroth’un ekibi 2019 yılında Opsin’lerin yeni özelliklerini keşfetmeye devam ederken, kırmızı ışığa yüksek derecede duyarlı ve güçlü elektrik akımı geçiren yeni Rodopsin kanallarını (Channelrhodopsin) keşfetti. Ekip, bu yeni tasarladıkları proteini “ChRmine” olarak adlandırdı. Araştırmacılar; kalptekiler de dâhil, artık vücuttaki tüm hücreleri ustalıkla idare edebileceklerdi.

Deisseroth ve onun çalışma arkadaşları, beynin kalple konuşan kısımlarını belirlemeye başladılar. Araştırmacılar, beyin aktivitesinin işaretini floresan ışıkla etiketleyen “Fos” adı verilen bir genle iki beyin bölgesini gözlem için izole ettiler: 1.Vücudun iç organlarından gelen girdiyi alan beyin bölgesi Posterior İnsular Korteks’i ve 2.Kalpten gelen girdiyi alan Prefrontal Korteks’i.

Araştırmacılar, en sonunda beyin ve kalbe aynı anda Optogenetik uygulamak için kalp atışı ve beyin aktivitesi arasındaki nedensel bağlantıyı tespit etmek istediler. Deisseroth, “Dikkate değer bir deneyi gerçekleştirdik” dedi. Araştırmacılar; Optogenetiği kullanarak, kalbi uyarıp bazı farelerin Posterior İnsular Korteks’indeki ve Prefrontal Korteks’indeki hücreleri kapattılar. Posterior İnsular Korteks’i sessiz hale getirdiklerinde (ama Prefrontal Korteks değil) yüksek kalp atış hızı artık stres dolu durumlardaki endişeli davranışları arttırmadı. Deisseroth sözlerine şöyle devam etti: “Bu, Prefrontal Korteks’in bu durumla alakalı olmadığı manasına gelmez. Korteks; kalbin daha hızlı attığının bilgisine sahip olur, fakat belki de o bilgiyi daha uzun zaman dilimlerinde kullanır.

Deisseroth; bu bulguların panik bozukluğa karşı kalp atışını hedeflemenin iyi tedavi edici bir yol olacağını ispatladığını söyledi ve sözlerini şöyle tamamladı: ”Yüksek kalp atış hızına ve endişe bozukluklarına sahip olan insanlarda kalp atışı tedavinin hedefi olabilir ve öyle de olmalıdır. Kalp hastalıklarıyla ilgili pek çok müdahale güvenlidir ve iyi tolere edilmiştir. İnsanlara hayli yardımda bulunabilir.”

Çeviren: Esin Tezer

https://www.the-scientist.com/the-heart-can-directly-influence-our-emotions-70995’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.


24 Ocak 2024 Çarşamba

Atardamar Hastalığının Temel Etkeninin Basınçla İş Gören Köpük Hücre Oluşumu Olduğu Ortaya Çıktı

 

Gelişmiş Bilim (Advanced Science) dergisinde yayınlanan yeni bir çalışma; yüksek tansiyonun (Hypertension) Atardamar (Arteriyel) hastalığını nasıl ateşleyip, ilerlettiğinin sırlarını gözler önüne serdi! Birleşik Krallık, Londra’daki Queen Mary Üniversitesi’nde Kardiyovasküler Mekanobiyoloji ve Biyomühendislik Bölümü Profesörü olan Thomas Iskratsch tarafından yönetilen araştırma ekibi; Atardamar duvarındaki kas hücrelerinin yüksek basınçla “Köpük Hücreleri”ne dönüştüğünü ortaya çıkardı. “Köpük Hücreleri” atardamarları bozan yapıtaşı tabakası oluşumudur.

Çalışma; kan damarı esnekliğinin ve kan akışının sağlanmasından sorumlu olan, bunun yükünü çeken Vasküler Yumuşak Kas Hücreleri (VSMC) üzerine odaklandı.

VSMC’ler, yüksek tansiyonun kronik stresi altında çarpıcı bir şekilde değişime uğruyorlar.

Araştırmacılar, bu hücrelerin yalnızca basınçla köpük hücrelerinden şekil değiştiren yağ damlacıklarıyla dolu olmak için tetiklendiklerini keşfettiler. Bu; damar tıkanıklığından (Ateroskleroz) kaynaklanan yaraların oluşumunun nedenidir, Atardamar hastalığının belirtisidir.

Profesör Iskratsch konuyla ilgili şunları açıkladı: "Bu bulgu çok önemli, çünkü VSMC’ler Atardamar tıkanıklıklarında bulunan köpük hücrelerinin yarısını oluşturuyorlar.

Araştırmacılar; gelişmiş imajlama tekniklerini ve basınca hassas olan protein Piezo1’i kullanarak “mekanik sinyalizasyon” yolunun, yağ metabolizmasının ve gen aktivitesinin yerini belirlediler.

Bilim insanları; VSMC’nin Köpük Hücreleri’ne olan dönüşümünü gerçekleştiren mekanizmaları hedefleyerek, damar tıkanıklığıyla ilgili yaralar için ilaç tedavisi geliştirebilirler ve hatta bu yaraları küçültebilirler.

Çeviren: Esin Tezer

https://www.sciencedaily.com/releases/2024/01/240105145053.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

 

 


25 Aralık 2023 Pazartesi

Ne Kadar Çok Alkollü İçki İçerseniz, O Kadar Az Beyin Hacmine Sahip Olursunuz

 

Yeni yapılan bir çalışmaya göre, az ve ölçülü miktarda içilen alkollü içkinin bile beyine zarar verdiği kanıtlandı. Araştırmacılar; günde yarım bardak biraya denk miktarda, 1 kadeh alkollü içkiden daha az ortalama tüketimle başlayan içki içme ve azalan beyin hacmi arasındaki bağlantıyı 36,000’den fazla yetişkin üzerindeki veriyi analiz ederek keşfettiler.    

36,000 yetişkinden fazla yetişkinin veri kümesi kullanılarak yapılan araştırma, günde içilen 1 veya 2 kadeh içkinin beynin 2 yıl yaşlandığında görülen değişimlere denk olan değişimler yarattığını gözler önüne serdi! Aşırı alkollü içki tüketmek daha da fazla bağlantılıydı. Aşırı alkol tüketmek ve beyin arasındaki bilim çok açık ve netti: İkisi arasında sağlıklı bir ilişki yoktu. Aşırı alkollü içki tüketen insanlar zihinsel (kognitif) bozulmayla ilişkili beyin yapısı ve büyüklüğü değişimine sahip oluyorlar.

Fakat yeni yapılan çalışmaya göre, en az miktarda kabul edilen seviyelerdeki alkol tüketimi bile (Haftada birkaç bardak bira veya birkaç kadeh şarap) beyin için risk taşıyor. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Pennsylvania Üniversitesi’ndeki bir ekip tarafından yürütülen, 36,000’den fazla yetişkin üzerinden toplanan veri analizi az tüketilen alkolün bile beyin hacmini azalttığını ispatladı.

0 ila 1 kadeh arası içilen alkol beyin hacminde çok fazla bir fark yaratmadı fakat günde 1 ila 2 veya 2 ila 3 kadeh arası içilen alkol, beynin hem gri hem de beyaz maddelerinin azalmasıyla ilişkiliydi.

Bilim insanları; analizlerden aşırı derecede alkol kullananları çıkarsa bile, beynin gri ve beyaz maddelerinin azalma ilişkisi devam etti. Bilim adamları, alt beynin hacminin herhangi bir beyin bölgesine yerleşik olmadığını keşfettiler.

Araştırmacılar, bu etkiyi daha iyi anlamamız için yaşlanmaya bağlı olarak küçülen beyin büyüklüğünü alkol kullanımına bağlı olarak küçülen beyin büyüklüğüyle karşılaştırdılar. Onların modelleme çalışmasına göre, her gün tüketilen alkol miktarına eklenen bir alkol beyindeki daha fazla yaşlanma etkisini yansıttı. 0 ila günlük ortalama 1 kadeh içilen bir alkollü içki beyni 6 ay yaşlandırırken, 0 ila 4 kadeh içilen alkollü içki arasındaki ilişki ise beynin 10 yıl yaşlanmasından daha fazlaydı.

https://www.sciencedaily.com/releases/2022/03/220304090349.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

Çeviren: Esin Tezer

 

 


2 Kasım 2023 Perşembe

Dişlerinizi Fırçalayın, Alzheimer Hastalığı’na Yakalanma Riskini Erteleyin

 

Norveç’teki Bergen Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, Diş Eti Hastalığı ve Alzheimer Hastalığı arasında belirgin bir bağlantı olduğunu keşfettiler. İyi bir ağız temizliğini koruduğunuzda yalnızca dişlerinizin aralarında oluşacak boşlukları önlemekle kalmayıp, Alzheimer Hastalığı’na yakalanma riskini de erteliyorsunuz.

Araştırmacılar, Diş Eti Hastalığı’nın (Gingivitis)  o kişide Alzheimer Hastalığına yakalanma riskini belirlemede etkili olduğuna karar verdiler.

Bergen Üniversitesi’ndeki Klinik Bilim Bölümü Broegelmanns Araştırma Laboratuarı’nda araştırmacı olan Piotr Mydel, konuyla ilgili şunları söyledi: "DNA’ya dayanan kanıtımıza göre, Diş Eti Hastalığı ağızdan beyine geçebilir.”

Mydel’e göre bakteri; hafıza kaybı ve en sonunda da Alzheimer Hastalığı’na yol açan, beyindeki sinir hücrelerine zarar veren bir proteini üretiyor.

Daha İyi Bir Hafıza İçin Dişlerinizi Fırçalayın

Mydel; bakterinin yalnızca Alzheimer Hastalığı’na yol açmayıp, var olmasının büyük ölçüde Alzheimer Hastalığı’nın oluşma riskini arttırdığını ve hastalığı hızlandırdığına işaret etti. Bununla beraber, olumlu haber ise çalışmanın Alzheimer Hastalığı’nın oluşma riskini yavaşlatmak için bir şeyler yapabileceğimizi ispatlaması.

Mydel sözlerine şöyle devam etti: "Dişlerinizi fırçalayın ve diş ipi kullanın." Mydel; bunun önemli olduğunu, eğer sizde Diş Eti Hastalığı, ailenizdeki bir kişide Alzheimer Hastalığı varsa diş doktorunuza düzenli gitmenizin ve dişlerinizi düzgün şekilde temizlemenizin önemli olduğunu sözlerine ilave etti.

Yeni İlaç Geliştiriliyor

Araştırmacılar, yakın bir zamanda Diş Eti Hastalığı’na yol açan bakterinin ağızdan beyine yerleşebileceğini ve salgılanan zararlı enzimlerin de beyindeki sinir hücrelerine zarar verebileceğini keşfetti. Şu anda Mydel’in insan beyinlerindeki bu süreç için ilk kez bir DNA kanıtı var. Mydel ve çalışma arkadaşları, Alzheimer hastası olan 53 kişiyi inceledi ve bu sorunda enzimin yüzde 96 etkili olduğunu keşfetti. Mydel’e göre, bu bilgi araştırmacılara Alzheimer Hastalığı’na karşı atak yapmak için yeni bir yaklaşım sunuyor.

Piotr Mydel sözlerini şöyle tamamladı: "Alzheimer Hastalığı’nın gelişimini erteleyen, bakterideki zararlı enzimleri engelleyen bir ilacı geliştirdik. Bu yıl içerisinde bu ilacı test etmeyi planlıyoruz.”

https://www.sciencedaily.com/releases/2019/06/190603102549.htm’den  çevrilmiştir.

Çeviren: Esin Tezer

28 Ağustos 2023 Pazartesi

Beyinde Kronik Stresle İlişkili Olan Nöronlar Belirlendi

 

İsveç’teki Karolinska Enstitüsü’nde araştırmacılar, fare beyninde negatif duygusal haller ve kronik stres oluşumuyla ilişkili bir grup sinir hücresini belirledi. Gelişmiş tekniklerle haritalandırılan nöronlar, östrojen reseptörlerine de sahipler. Bu da, kadınların strese karşı erkeklerden neden daha hassas olduklarını açıklıyor. Çalışma, Nature Neuroscience adlı dergide yayımlandı.

Negatif duygulara (huzursuzluk) ve kronik strese beyindeki hangi ağların sebep olduğu şu ana kadar bilim dünyasında bilinmemekteydi.

Karolinska Enstitüsü araştırmacıları Konstantinos Meletis, Marie Carlen ve ekibi; Nöron Parça Sıralaması (Patch-seq), Geniş Ölçek Elektrofizyoloji (Nöropikseller) ve Optogenetik gibi gelişmiş teknikleri kullanarak fare beynindeki huzursuzluğu denetleyen, Hipotalamus’tan Habenula’ya (Epifiz Sapı) yönlendiren belirli nöral yolları haritalandırdılar.

Araştırmacılar, fareler bazı odalara giriş yaparken o beyin yolunu aktif hale getirmek için Optogenetik tekniğini kullandılar ve odada hiçbir şey bulunmamasına rağmen farelerin o odadan uzak durduğunu keşfettiler.

Araştırma, Yeni Depresyon Tedavileri İçin Fırsat Sunuyor

Karolinska Enstitüsü’ndeki Nörobilim Bölümü’nde Profesör olan Konstantinos Meletis, konuyla ilgili şunları söyledi: "Daha önce yaptığımız araştırmada, Hipotalamus ve Habenula (Epifiz Sapı) arasındaki bağlantıyı keşfetmiştik fakat bu sinir yolunun hangi tür nöronlardan oluştuğunu bilmiyorduk. Huzursuzluğu denetleyen sinirsel yoldaki nöron türlerini anlamamız gerçekten heyecan verici! Eğer beyindeki negatif sinyallerin nasıl oluştuğunu anlayabilirsek, depresyon gibi olan etkili hastalıkların ardındaki mekanizmayı da keşfedebiliriz. Bu da bize yeni ilaç tedavileri için fırsat sunuyor.”

Araştırma, aynı bölümden doktora sonrası araştırma yapan 3 bilim adamı tarafından yürütüldü. Profesör Meletis, bilim adamlarının duyguları ve davranışı denetleyen nöral yolları belirlemek için gelişmiş teknikleri nasıl kullandıklarını açıkladı.

Östrojen Seviyelerine Karşı Hassas

Araştırmada yapılan bir diğer ilginç keşif de nöronların huzursuzlukla bağlantılı östrojen reseptörüne sahip olmasıydı, bu reseptör onların östrojen seviyelerine karşı hassas olmalarını sağlıyordu. Erkek ve dişi fareler beklenmedik yumuşak şiddetteki itici türden olaylara maruz kaldıklarında,  dişi olan fareler erkek farelerden daha uzun süren stres tepkisi verdiler.

Nörobilim Bölümü’ndeki Profesör Marie Carlen de konuyla ilgili şöyle konuştu: "Endişe ve depresyonun kadınlarda erkeklerden daha yaygın olduğunu uzun zamandır biliyorduk fakat bunu açıklayan herhangi bir mekanizma yoktu, bu cinsiyet farklılıklarını en azından farelerde açıklayan bir mekanizmayı keşfettik.”

*Araştırmada Kullanılan Teknikler*

Nöron Parça Sıralaması (Patch-seq): Nöron Parça Sıralaması, Gen İfadesi (RNA Sıralaması) ölçümleriyle kişiye özgü hücrelerin elektriksel özelliklerinin ölçümlerini bir araya getirir ve beyindeki nöronların farklı türlerinin haritalandırılmasına olanak sağlar.

Nöropikseller: Nöropikseller sondası; yüzlerce bireysel nöron aktivitesinin aynı andaki ölçümüne olanak sağlayan, geniş-ölçek elektrofiziksel ölçümler için olan yeni tür bir elektrottur.

Optogenetik: Optogenetik, seçilen nöronlar aktif olduğunda nasıl ve ne zaman denetlenecekleri için kullanılır. Metot, (tek hücreli organizmaların zarlarından gelen kanal proteinleri gibi) ışığa hassas proteinleri üzerinde çalışılacak olan nöronlara tanıtmayı içerir. Optogenetik ışık, fare beyninin kendine özgü hücre türlerinin fonksiyonunu belirlemek için denetlemede kullanılabilir.

https://www.sciencedaily.com/releases/2023/06/230622120922.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

Çeviren: Esin Tezer


2 Ağustos 2023 Çarşamba

Ölmek Üzere Olan Beyinde Bilinçli Haldekine Benzer Bir Aktivite Olduğu İspatlandı

 

Ulusal Bilim Akademisi Raporları (Proceedings of the National Academy of Science) dergisinde yayınlanan yeni bir araştırmaya göre, ölmek üzere olan beyinde bilinçle bağlantılı aktivite dalgasının ilk deliline rastlandı.

Araştırmayı yürüten Dr. Jimo Borjigin; Michigan Üniversitesi Moleküler ve Bütüncül Fizyoloji ve Nöroloji Bölümlerinde Doçent doktor. Dr. Borjigin, ekibiyle beraber Michigan Üniversitesi, Bilinç Bilimi Merkezi’nin kurucu yöneticisi Dr.George Mashour’la birlikte hayvanlar üzerinde neredeyse 10 yıldır yürütülen araştırmaların devamı niteliğindeki bu araştırmayı gerçekleştirdi.

Ani kalp durmasından (Kardiyak Arest) sonra oksijen kaybına uğrayan, ölmek üzere olan hayvan ve insan beyinlerinde Gama aktivasyonunun benzer işaretleri kaydedildi.

Dr. Mashour, konuyla ilgili şunları söyledi: "Ölme süreci içerisindeki işlevsiz beyinden bu kadar canlı bir deneyimin açığa çıkması bir nörobilim çelişkisidir! Dr. Borjigin, nörofizyolojik mekanizmaların altında yatanları açıklayan önemli bir araştırmaya ışık tuttu.”

Ekip, hastanede EEG Monitarizasyonu esnasında ani kalp durması sonucu vefat eden dört hastayı belirledi. Tüm bu dört hastanın hepsi de koma halinde ve tepkisiz hastalardı. Artık tıbbi olarak yapılacak bir şey kalmadığından dolayı da, ailelerinin izniyle tıbbi yaşam desteğinden alınmışlardı.

İki hastada solunum cihazı desteği alındıktan sonra bilinçle bağlantılı en hızlı beyin aktivitesi olarak kabul edilen beyin Gama dalga aktivitesiyle beraber kalp atış hızında artış gözlemlendi.

Daha da fazlası; aktivite, beynin arkasındaki Temporal, Paryetal ve Oksipital lobların birleşme yeri arasında, beyinde bilincin “Sıcak Bölgesi” diye adlandırılan nöral bölgede keşfedildi. Bu bölge; rüya görme, Sara (Epilepsi) hastalığındaki görsel halüsinasyonlar ve diğer beyin çalışmalarındaki değişmiş bilinç seviyeleriyle ilişkiliydi. 

Bu araştırmayı yürüten Dr. Borjigin’le birlikte çalışan, 2015 yılından beri yoğun bakım ünitesinde vefat etmiş hastaların EEG verilerini toplayan Dr. Nusha Mihaylova; bu iki hastanın daha önceden hastalık nöbeti raporlarının bulunduğunu fakat ölmeden önceki saatte hiç nöbet geçirmediklerini söyledi. Diğer iki hastada ise yaşam desteği alındıktan sonra ne aynı kalp atışı artışına ne de artan beyin aktivitesine rastlandı.

Dr. Mihaylova sözlerini şöyle tamamladı: "Bu çalışmada yer alan aynı hastaların tepki deneyimiyle bilincin gözlemlenmiş nöral izleri arasındaki bağlantıyı henüz kuramıyoruz. Bununla beraber, gözlemlenmiş bulgular kesinlikle heyecan verici ve ölen insanlardaki gizli bilinci anlamak yeni bir yapıyı oluşturuyor!”

https://www.sciencedaily.com/releases/2023/05/230501163628.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

Çeviren: Esin Tezer


5 Temmuz 2023 Çarşamba

Siz Gülümsediğinizde, Dünya da Size Gülümser

 

Güney Avustralya Üniversitesi’nde yapılan çığır açan bir araştırma, sadece yüz kaslarınızı hareket ettirerek yaptığınız gülümsemenin zihninizi daha pozitif olmak için kandırdığını doğruluyor!

Deneysel Psikoloji (Experimental Psychology) dergisinde yayınlanan araştırma, içten gülümsemenin yüz ve vücut ifadelerindeki algısının etkisini değerlendirdi. Denekler üzerinde yapılan her iki deneyde, katılımcılardan dişlerinin arasına bir tükenmez kalemi yerleştirmeleri ve tıpkı gülümsemedeki gibi yüz kaslarını zorlayarak gülümsermiş gibi yapmaları istendi.

Araştırma; yüz kas aktivitesinin yüz ifadelerini tanımakla kalmayıp, vücut ifadelerini de tanıdığını ve daha da pozitif duygular meydana getirdiğini keşfetti.

Güney Avustralya Üniversitesi’nde önde gelen araştırmacı, insan ve yapay bilişsellik uzmanı olan Dr. Fernando Marmolejo-Ramos, bu bulgunun zihinsel sağlık için önemli iç görüler taşıdığın söyledi. Dr. Ramos, sözlerine şöyle devam etti: “Eğer kaslarınız size mutlu olduğunuzu söylüyorsa, etrafınızdaki dünyayı daha pozitif bir şekilde görmeniz mümkün. Araştırmamızda zorla gülümsemeye çalışıldığında beynin duygusal merkezi olan, sinir taşıyıcılarını (nörotransmitter’ları) salgılayıp beynin duygusal olarak pozitif hale gelmesini teşvik eden Amigdala’nın uyarıldığını keşfettik. Bunun zihinsel sağlıkla ilginç bir bağlantısı var: Eğer beyni uyarıcıyı ‘mutluluk’ olarak algılaması için kandırabilirsek, o zaman bu mekanizmayı zihinsel sağlığın artması için potansiyel olarak kullanabiliriz.”

Dr Marmolejo-Ramos, hareket ve algı arasında güçlü bir bağ olduğunu söyledi. Dr. Ramos, sözlerini şöyle tamamladı: "Özetle, görsel ve motor sistemler; biz duygusal olarak uyarıyı işlemden geçirirken birbirinin içine geçiyorlar. ‘Sen onu gerçekleştirene kadar o şey sahtedir’ yaklaşımı, beklediğimizden daha da iyi çıktı.”  

https://www.sciencedaily.com/releases/2020/08/200813123608.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

Çeviren: Esin Tezer


5 Haziran 2023 Pazartesi

Orta Yaşta Sigara İçmek Hafıza Kaybı ve Kafa Karışıklığını Arttırıyor

 

Yeni yapılan bir araştırmaya göre, orta yaşta sigara içenlerin hiç sigara içmeyenlere nazaran daha fazla hafıza kaybı ve kafa karışıklığı yaşadığı kanıtlandı. Ayrıca, sigara bağımlısı olan birinin sigarayı yeni bıraksa bile idrak kaybını daha az yaşadığı ispatlandı.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Ohio Eyalet Üniversitesi’nin yaptığı bu araştırma, ilk kez sigara içme ve idrak kaybı arasındaki ilişkiyi inceleyen bir araştırma niteliğinde oldu. Çalışmada deneklere kendi kendini değerlendirme testi uygulandı. Deneklere ayrıca hafıza kaybının ve kafa karışıklığının daha kötüye gidip gitmediği ve daha sık yaşanıp yaşanmadığı gibi sorular soruldu.    

Alzheimer Hastalığı Dergisi’nde (Journal of Alzheimer’s Disease) yayınlanan araştırmanın başyazarı olan Jenna Rajczyk konuyla ilgili şunları söyledi: ”Geçen seferki araştırmada sigara içme, Alzheimer hastalığı ve diğer türdeki bunama (demans) hastalığı arasındaki ilişkiyi belirleyen bulgular; bize bu hastalığın belirtilerinin erken yaşlarda belirlenmesi için fırsat sundu.”

Ohio Eyalet Üniversitesi’nde Halk Sağlığı bölümünde Doktora öğrencisi olan Rajczyk ve aynı üniversitenin Epidemiyoloji bölümünde Öğretim Üyesi olan araştırmanın kıdemli yazarı Jeffrey Wing, şöyle konuştu:” Sigarayı bırakma yalnızca solunum ve kardiyovasküler hastalıklara iyi gelmiyor. Sigarayı bırakmanın nörolojik sağlığı korumak için de iyi olduğu kanıtlandı.

Wing, sözlerini şöyle tamamladı: "Bu gördüğümüz ilişki 45-59 yaş arası olan grupta en kayda değer olan ilişkiydi. Bu da bize şunu ispatlıyor: Eğer o yaşlarda sigarayı bırakırsanız, idraksal sağlığınıza faydalı olur. Aynı farklılığı daha yaşlı olan grupta keşfetmedik, ne kadar erken yaşta sigarayı bırakırsanız o kadar fazla yarar görürsünüz.”

Araştırma için olan veri, 2019 Ulusal Davranışsal Risk Faktörü Denetleme Sistemi’nden elde edildi.

Anket; araştırma ekibinin şu anda sigara içen, yakın zamanda sigarayı bırakan ve yıllar önce sigarayı bırakan kişiler arasında sübjektif idraksal azalma ölçümlerini (SCD) karşılaştırmaya olanak tanıdı. Analiz, 45 yaş ve üzeri 136,018 kişiyi kapsadı ve bunun %11’i ölçümlerde rapor edildi.

Çalışmada; sigara içenler, sigara içmeyenlere nazaran 1,9 kat daha fazla risk taşıyordu. 10 yıldan daha az zaman önce sigarayı bırakanlar sigara içmeyenlere nazaran 1,5 katı daha fazla riske sahipti. 10 yıldan daha fazla süre önce sigarayı bırakanlar ise sigara içmeyen grubun hemen biraz üzerinde bir riske sahipti.

Jenna Rajczyk sözlerini şöyle tamamladı: "Bu bulgular, bize sigara içmeyi bırakma süresinin gerçekten önemli olduğunu ve idraksal neticeyle bağlantılı olduğuna işaret ediyor.”

Ohio Eyalet Üniversitesi’nde Epidemiyoloji bölümünde Profesör olan Amy Ferketich de bu araştırma ekibinde yer aldı.

Çeviren: Esin Tezer

https://www.sciencedaily.com/releases/2022/12/221221121301.htm’den alıntı yapılarak çevrilmiştir.