Bilim ve Din

Bilim ve Din

27 Ağustos 2015 Perşembe

TÜRK KAHVESİ İÇMENİN YARARLARI




Aşırı kahve tüketimi sağlığınıza negatif etkiler verse de; ölçülü bir şekilde kahve içmek,  sağlıklı bir alışkanlıktır. Ve, her tür kahvede olduğu gibi Türk kahvesi de sağlığınıza çeşitli yararlar sağlayabilir. Türk kahvesi  temel olarak demlenme veya kavrulmuş kahve çekirdeklerinin  hazırlanması metoduyla alakalıdır. Türk stili kahve için her hangi tür kahve kullanılabilir. Türk kahvesi genel olarak diğer her hangi bir türdeki demlenmiş kahve gibidir, sadece tat ve  sertlik bakımından farklıdır veya kendine özgüdür.

Kahve, en çok enerji veren etkisi ve anti oksidan içeriği bakımından sevilmektedir. Kahve, yüzyıllardır insanların günlük yaşamlarının bir parçası olmuştur. Pek çok araştırmacı, kahvenin aşırı kullanımının insan vücuduna olan etkisini ortaya çıkarmaya çalışsa da, kahvenin pek çok yararı olduğu gözler önüne serilmiştir. Kahveyi değerli bir içecek yapan sihirli içeriği kafeindir. Kafein, enerji arttırıcı özellikleri olduğu bilinen bir kimyasaldır. Kahve içmek, kafeini sağlıklı bir şekilde tüketmenin en iyi yoludur!

Aşağıdakiler, Türk kahvesi ve diğer kafeinli kahvelerin bilinen yararlarıdır:


Kahve, kanser riskini azaltabilir: Uzun süreli kahve tüketiminin kanser oluşumu olasılıklarını azalttığı kanıtlanmıştır. Bunun için en iyi örnek,  endometri kanseridir. Kahvenin bu kanser oluşumuna karşı vücudu yüzde 2 koruduğu keşfedilmiştir. Kahvenin ayrıca östrojen reseptörü negatif olan göğüs tümörleri (henüz vücuda yayılmamış olan meme kanseri) riskini de azalttığı bilinmektedir.   

Bu çalışmalar kimyasal olarak Fransız, Yunan ve Türk kahvesiyle aynı olan İskandinav demlenmiş kahvesini tüketen katılımcılarda gözlemlenmiştir. Kahve mağazasındaki kahveler aynı korumayı sağlamayabilir. Bu, filtre kahvenin kahveye özel yağ asitlerini yeteri kadar içermemesinden kaynaklanmaktadır. Bu kahveye özel yağ asitlerinin, hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde kanser hücrelerinin gelişimini azalttığı ve durdurduğu kanıtlanmıştır.  Organik ve dürüst ticaret sertifikalı olan kahve, tüketim için en iyi seçimdir. Bu kahve, klorlu filtrelerle hazırlanmamalı ve demlenmemelidir. Aynı şekildeki kafeinsiz kahve de işe yarayabilir, fakat kafein içeriğini kaldırmak için kullanılan yoğun kimyasal işlemden dolayı daha az doğal bir seçimdir.

Kahve, diyabet (şeker hastalığı) riskini de azaltabilir: Kahve üzerine yapılan araştırmalar, kahve tüketiminin tip 2 diyabet riskinin gelişimine karşı koruyabileceğini gözler önüne sermektedir. Kahve, bunu kandaki cinsiyet hormonlarını bağlayan globulin (SHBG) seviyelerini arttırarak yapar. SHBG, tip 2 diyabet gelişiminde rol oynadığı düşünülen östrojen ve testosteron aktivitelerini düzenleyen bir proteindir.

Dört fincan kahve içen kadınların SHBG'nin daha yüksek seviyelerine sahip oldukları ve kahve içmeyenlere oranla yüzde 56 daha az hastalık gelişimine sahip oldukları keşfedilmiştir. Kahve tüketiminin vücut metabolizmasını arttırarak ve insülin hassasiyetini iyileştirerek glukoz toleransını geliştirdiği düşünülmektedir. 

Kahve, erken ölüm riskini de azaltabilir: Araştırmacılar, 50 yaş üzerindeki yetişkinlerde kahve içenlerin daha az erken ölüm riskine sahip olduklarını keşfettiler. Bu, günde ortalama dört ila beş fincan kahve içen erkek ve kadınlarda gözlemlenmiştir.

Tüm bunlara rağmen, haddinden fazla kahve içmek; endişeye, sinirliliğe, şiddetli baş ağrılarına ve mide problemlerine yol açabilir. 

Kahve, yağları da eritebilir: Egzersiz yapmadan önce kahve içmek,  dayanma gücünüzü ve yağ yakma potansiyelinizi arttırabilir.  Bu, kafeinin yağ rezervlerini vücudunuzda  enerji olarak kullanmanıza yardımcı olma yoluyla kas yorgunluğunun başlamasını geciktirmesinden dolayıdır. Buna ilaveten, kafeinin egzersiz esnasında kas ağrısını azalttığı kanıtlanmıştır, böylece vücudunuz egzersize biraz daha fazla dayanabilir. 

Kahve, karaciğer yağlanmasını azaltabilir: Yeni yapılan bir araştırma, kahve tüketiminin alkole bağlı olmayan karaciğer hastalığından (NFLD'den) muzdarip olan hastalarda karaciğer yağlanmasını azalttığını keşfetti. Bu tür bir karaciğer hastalığı; şeker hastaları gibi karaciğeri etkileyen, önceden var olmuş durumlara sahip olan kişilerde ilerler. 

Türk kahvesinin tüketimi üstte belirtilen kafeinin yararlarından istifade etmenize yardımcı olabilir. Bu, esasen şu nedenlerden dolayıdır:

1.Çok güçlüdür: Türk kahvesi yoğun bir kahve olarak servis yapılmaktadır. Ufak boy olan fincanının içeriği,  normal boy kahve fincanındakine eşittir.

2. Uygun maliyetlidir: Türk kahvesi hazırlamak, espresso makinesini kullanmaktan daha ucuzdur. Filtresiz olduğundan dolayı, arzu ettiğiniz miktara göre daha çok veya daha az miktarı tercih edebilirsiniz. 

3.Lezzetlidir: Türk kahvesi; lezzetli bir kahve içeceğidir, çünkü demlenmiş içecek daha lezzetlidir ve ilave edilmiş olan şeker ve baharat miktarı da damak lezzetinize göre ayarlanabilir.


     Çeviren: Esin Tezer

15 Ağustos 2015 Cumartesi

BEYİN KÖTÜ ANILARI NASIL SİLİYOR?

Yeni araştırma, 'korku' olmaması için iki beyin bölgesi arasındaki işleme bağlantısının önemli olduğunu teyit ediyor!

Bize korku ve endişeyi unutturan yeni bir beyin devresi keşfedildi!

Beyin, tehditlere karşı bizleri alarma geçirmede çok başarılıdır: Yüksek sesler, zehirleyici kokular, yaklaşan yırtıcı hayvanlar! Hepsi de duyusal nöronlarımıza elektriksel dürtüleri yollar, beyinlerimizin korku devresini sıkıştırır ve bazı durumlarda da bizleri savaşmaya veya kaçmaya zorlar. Beyin, önceden olan tehdidin veya şaşırtıcı uyarının da zararsız olduğu ya da artık geçtiğini bilme konusunda da uzmandır. Fakat bu sistem  bazen işlemez ve hoş olmayan şeyler meydana gelir; bu aksaklığın Travma sonrası stres bozukluğu hastalığının (PTSD'nin) kökeni olduğu düşünülmektedir.  Yeni bir araştırma; beynin kötü anıları silmeden sorumlu nöronal  devresini, PTSD hastalığını ve diğer endişeye bağlı hastalıkların bulgularını belirledi.

Diğer pek çok duygu gibi korku da nörolojik olarak karmaşıktır. Fakat bundan önceki bir çalışma, beynin korku tepkilerini arttıran ve düzenleyen iki belirli alanını vurguladı. Şakaklarımızın altında çift kavisli beyin dokusu olan Amigdala, duygusal reaksiyonlardan sorumludur ve korktuğumuz zaman harekete geçer. Eğer belirli bir tehdit zararsız çıkarsa, alnın altındaki Prefrontal Korteks olarak adlandırılan  beyin bölgesi harekete geçer ve korku geçer. Üzüntü veren hatıraları yok etme yeteneğimiz Amigdala ve Prefrontal Korteks'in beraber yaptıkları çabaya bağlıdır. Ulusal Sağlık Enstitütüsü'nde Andrew Holmes tarafından yürütülen yeni bir çalışma, iki beyin arasında işleyen bağlantının korkmayı durdurmak için gerekli olduğunu teyit ediyor. 

Genelde hiç durmaksızın gürültülü sesler dinletilen fareler yakın zamanda daha yumuşak sesler içeren bir "şokla" karşılaşınca bunun zararsız olduğunu anladılar ve korkmayı bıraktılar. Yazarlar Optogenetik teknolojisini, belirli nöronları ve hayvan davranışını ışığı kullanıp denetleyerek azalttılar. Amigdala-Prefrontal Korteks bağlantısını bozmanın farelerin yumuşak tonlu sesleri negatif ilişkilendirmelerini önlediğini keşfettiler. Nöro biyoloji deyişiyle, hafızanın yok olması ortadan kalktı. Bunun tersinin de doğru olduğunu keşfettiler. O devreyi uyaran korku dolu hatıraların yok olmasının artmasına da katkıda bulundu.

Araştırmalar şimdiye kadar  Amigdala-Prefrontal  Korteks bağlantı yolunun korkunun yok olmasını azalttığından emin değildiler. Her iki yapı da  diğer pek çok beyin bölgesiyle iletişim halindedir, bu nedenle davranış üzerindeki etkilerini ayrı tutmak  bir meydan okuma olurdu. Optogenetik bu keşfi mümkün hale getirdi, Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) grubu sadece iki beyin bölgesi arasında inceleme yapılmasına olanak sağladı. Nöronal aktivite ve davranış arasında daha doğru bir korelasyonu sağladı. 

Holmes, Amigdala ve Prefrontal Korteks'i karmaşık bir iletişim ağında iki ana merkez olarak görüyor. PTSD gibi korkunun yok olmaması olan bir hastalık durumunda ise merkezlerin kendisinde değil, sadece iki bölge arasında  bir bağlantı meydana geliyor. Holmes, "Korkuyu yok etmek için bana göre onu izole etmek ve iletişimin bir hattını tedavi etmek merkezleri yeniden düzenlemeye çalışmaktan  iyidir. Çoğu iyi çalışan tüm beyin fonksiyonları pek çok hattın iletişimini sağlar" diyor. 

Kemirgenler ve insanlar arasındaki korku devresindeki benzerlikler keşfedildikten sonra, yeni bulgular korku devresini tedavi eden ilaçlar dahil, endişe hastalıklarını iyileştirici yaklaşımlara yeni bir araştırma  sağlayabilir. Holmes, korkuyu yok etmenin "nöral plastisite yani nörotransmiter'ları düzenleyen bileşimlere, beynin kendi kannabinoid'lerinden (bağımlılık yapıcı maddeler) etkilenmesine, beynin yeni nöronal bağlantıları yapabilme yetisine bağlı olduğuna inanıyor.  Kannabinoid sistemi değiştiren ilaçlar korku devresini değiştirebilir, endişeyi azaltabilir. 

Nöro uyarma teknikleri, transkranial manyetik uyarma ve hatta optogenetik dahil, standart endişe tedavilerini arttırmak için tedavi edici bir şekilde kullanılabilir. Böyle olan tedavilerden bir tanesi hastaların artık onlara endişe yaratmayana  kadar kendilerini anormal şekilde stres dolu hissettikleri uyarılara maruz kaldıkları ekspozür tedavisidir. Belki de acı dolu hatıradan tekrarlananlarının korku devresini dışarıdan uyarması ve korkuyu arttıran uyarılara tekrar maruz kalmak PTSD ve diğer endişe bağlı hastalıkların semptomlarını yok etmede işe yarayabilir. 

Holmes'ün işaret ettiği gibi bu, ev internet bağlantınızın yavaş olmasından farksızdır: " Sinyalinizi arttırmak için telefon direğindeki hatalı kabloyu tamir etmeye çalışmak ve iletişimin pek çok hattını aksatmak yerine sadece iletişimin hatalı hattını tamir etmek daha iyidir.”

http://www.scientificamerican.com/article/how-the-brain-purges-bad-memories/?WT.mc_id=SA_WR_20150805

Çeviren: Esin Tezer


3 Ağustos 2015 Pazartesi

ŞÜKRÜN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜNÜ ELDE EDİN!





ŞÜKÜR; mutluluğumuzu arttırmak, sevgi dolu ilişkiler yaratmak ve hatta sağlığımızı iyileştirmek için kullanabileceğimiz son derece güçlü bir kuvvettir. 
  
Dünyaca ünlü psikologlar Robert Emmons ve Michel McCullough'un yaptığı araştırma ve pek çok bilimsel araştırma, bilinçli bir şekilde şükretmeye odaklanan insanların kendilerini şükretmeyen insanlardan daha iyi hissettiklerini ve daha iyi fiziksel sağlığa sahip olduklarını keşfetti. Karşılaştırılan kontrol gruplarında şükür dolu olan insanlar:
.Genel olarak, kendilerinin daha iyi bir hayat yaşadıklarına inanıyorlar.
.Daha neşeli ve mutlu yaşıyorlar.
.Gelecek hakkında daha iyimser hissediyorlar.
.Daha az hastalanıyorlar.
.Daha düzenli egzersiz yapıyorlar.
.Daha fazla enerji, heyecan, kararlılık ve odaklanmaya sahipler.
.Önemli kişisel hedeflerini gerçekleştirmede daha büyük ilerleme kaydediyorlar.
.Daha iyi uyuyorlar ve uyandıklarında da kendilerini tazelenmiş hissediyorlar.
.Çalışmalar esnasında kendilerini daha güçlü hissettiler.
.Başkalarına yardım etmede ve onlara duygusal destek vermede daha başarılılar.
.Daha az strese sahipler.  

Eğer hayatınızda daha fazla mutluluk, neşe ve enerjiyi istiyorsanız; ŞÜKÜR, geliştirmeniz gereken çok önemli bir özellik. Bizleri sınırlanmadan, ilerlemeden ve sevgiden korkmaktan uzaklaştıran  şey kalbin doygunluğudur! Eğer bir şeyi takdir edersek, egomuz ortadan yok olur ve ruhumuzla bağlantıya geçeriz. ŞÜKÜR; "mucize" diye adlandırdıklarımızın ortaya çıkabileceği tek yer olan şimdiki ana dikkatimizi getirir. Ne kadar çok takdir edersek, o kadar çok ruhun gözleriyle görürüz ve hayatımız da o kadar çok evrenin yaratıcı gücüyle uyum içinde akar. 

 http://www.chopra.com/ccl/cultivate-the-healing-power-of-gratitude'den alıntı yapılarak çevrilmiştir.
Çeviren: Esin Tezer