Bilim ve Din

Bilim ve Din

21 Eylül 2016 Çarşamba

Oruç, kanseri defediyor!

Güney Kaliforniya Üniversitesi'nde (USC) fareler üzerinde yürütülen yeni bir çalışmaya göre; kemoterapiyle beraber yapılan oruca benzer bir diyet, göğüs kanseri ve cilt kanseri hücrelerini bağışıklık sistemine karşı koruyan koruyucuyu yok ediyor!


Bu çalışma; BMC Cancer'ın üç günlük oruca benzer bir diyetin kemoterapi gören 18 hasta üzerinde "güvenli ve uygulanabilir" olduğunu kanıtlayan araştırmayı yayınlamasından sonra, 11 Temmuz'da Cancer Cell dergisinde yayınlandı.

Her iki çalışma da oruca benzer diyetlerin kilo kaybetme ve yaşlanma karşıtı gibi pek çok sağlığa yararlı özelliğini keşfeden USC Leonard Davis Jerontoloji (Yaşlılık Bilimi) Okulu'nun Profesörü ve Yöneticisi olan Valter Longo tarafından yürütüldü. Kliniksel çalışmaya USC'nin Keck Tıp Okulu'ndaki Norris Genel Kanser Merkezi'nin onkoloğu (kanser bilimcisi) olan David Quinn eşlik etti.

Longo, “Cilt kanseri ve meme kanseri üzerine yapılan fareler üzerindeki çalışma, orucu taklit eden bir diyetin bağışıklık sistemini aktif hale getirdiğini ve kanser hücrelerini bağışıklık sisteminin etkisine maruz bıraktığını kanıtlayan bir araştırmaydı. Bu, kanser hücrelerini bağışıklık hücrelerine karşı zayıf hale düşürmenin ve kanseri de kemoterapiden etkilenir hale getirmenin masrafsız yolu" dedi.

İki çalışmanın bulguları, kısa-devre orucun kanser hücrelerini öldürdüğünü ve kemo ilaç terapilerine karşı kanseri yenmesi için yardım ettiğini kanıtlayan daha önceki bir araştırmaya dayanıyor. Önceki çalışma da düşük kalorili, orucu taklit eden bir diyetin multipl sklerosis hastalığını kötü hücreleri öldürerek yavaşlattığını ve yeni sağlıklı hücreleri oluşturduğunu kanıtlamıştı. 

Bu en son fareler üzerinde yapılan çalışmanın sonuçları gerçekten de etkileyici, çünkü kemoterapinin yan etkileri bağışıklık sistemini baskılayıcı tedavidir (immunosüpresyondur). Araştırmacılar orucu taklit eden bir diyetin  kemoterapi ilaçlarıyla beraber uygulandığında T hücreler, B hücreler ve tümörlerin içine sızan "doğal öldürücü" hücreler gibi bağışıklık sistemi hücrelerini oluşturan kemik iliği hücrelerinin seviyesini arttırdığını keşfettiler.
   
Aldatıcı T hücreleri

Bilim adamları fareler üzerinde yapılan çalışmada diyetin bir başka kayda değer etkisini daha gördüler: Kanser hücrelerini koruyan "düzenleyici T" hücreleri defedilmişlerdi! Bilim adamları bu etkinin zayıflamış bir enzime, düzenleyici T hücrelerinin mitokondrisinin içindeki HO-1'e bağlıyorlar.

Daha önceki araştırma, HO-1 seviyelerinin tümörlerde yükseldiğini ve pek çok kanser türüyle bağlantılı olduğuna işaret ediyor.

Longo, “Bu mekanizma daha çok T hücreleri uzaklaştırmak için olan bir mekanizma olsa da; bazı durumlarda HO-1 bağışıklık sistemini kötü hücrelerin öldürülmemesi düşüncesine inandırır. Longo, HO-1'i kaldırarak bu düzenleyici T hücrelerini de kanserli bölgeden uzaklaştırmış oluruz" şeklinde konuştu.  

Araştırmacılar diyetin göğüs kanseri üzerindeki etkilerini incelerken fareleri 4 günlük düşük kalorili orucu taklit eden diyete soktular. Bu kısa-süreli "açlıktan kıvranma diyetinin" kemo ilaçlar doksurubisin ve siklofosfamitle vücuda sadece iki günlük su sağladığını keşfettiler. İlaçlarla birlikte yapılan her iki diyet de sağlıklı, normal hücreleri korurken; tümör oluşumunu yavaşlattı. Bilim adamları benzer etkileri melanom (deri kanseri türü) üzerinde de keşfettiler.
Bilim adamları, oruca benzer diyetin doksurubisin kemo ilacıyla olan üç devresinin beyaz kan hücrelerindeki kanserle savaşma seviyesini yüzde 33 arttırdığını ve kemik iliğindeki öncül hücrelerin sayısını ikiye katladığını da keşfettiler. Kanseri öldüren hücreler de tümörlere saldırma ve onları küçültmede daha etkiliydiler.

Bilim adamları, kısa-süreli aç kalmanın (2 günlük, sadece su içilen bir diyet) ve fareler üzerinde yapılan düşük kalorili oruca benzer diyetin düzenleyici T hücrelerindeki HO-1 geninin dışavurumunu azalttığını keşfettiler.

Doğal mekanizma mı?

Longo, bağışıklık sistemindeki diyeti hatırlatan tepkinin bizi hastalıktan koruyan zaman içinde evrimleşmiş bir mekanizma olup olmadığından emin olmadıklarını söyledi. Longo sözlerine şöyle devam etti: "Belki de çok fazla yemek yiyerek vücudun kanser hücrelerini öldürmesine izin veren doğal koruyucu sistemlerden yararlanmıyoruz. Fakat orucu taklit eden bir diyetle, vücudun gelişmiş mekanizmaları tanımasına izin veriyorsunuz ve iyi hücreleri değil; kötü hücreleri doğal şekilde yok ettiriyorsunuz."

Deneme araştırmanın sonuçları, kemoterapiyle beraber yapılan sadece suyun içildiği orucun bile insanlar için güvenli olduğunu ispatladı. Araştırma ekibi ayrıca 72 saat tutulan orucun 24 saat tutulan oruçtan daha az yan etkilere sahip olduğunu keşfetti. Bu da, doktor tarafından izlenen oruca benzer bir diyetin kanser türlerinin pek çoğunda bağışıklığı arttırıcı tedavisinin (immünoterapisinin) etkili olduğu olasılığını arttırıyor.

http://gero.usc.edu/2016/07/11/fasting-like-diet-turns-the-immune-system-against-cancer'dan alıntı yapılarak çevrilmiştir.
Çeviren: Esin Tezer

6 Eylül 2016 Salı

Dopamin, mutluluk hormonundan çok daha fazlası!



Dopamin, 'haberci kimyasal madde' veya nöronlar arasındaki sinyalleri ileten nörotransmitter (sinir taşıyıcısı) olarak adlandırılır. Zihinsel ve duygusal tepkileri denetlemekle kalmaz, motor reaksiyonları da denetler. Dopamin,"mutluluk hormonu" olarak bilinmektedir. Mutlu olmamızdan sorumludur. Spor yaparken yaşadığımız adrenalin hızı bile aynı yapıya dayanır. Adrenalin, Dopamin'in yakın akrabasıdır. Çok az veya çok fazla Dopamin salgılandığında ciddi sağlık problemleri ortaya çıkabilir. Eğer çok az Dopamin molekülü salgılanırsa Parkinson hastalığı oluşur; Dopamin aşırı salgılandığında ise delilik (mani), halüsinasyonlar görme ve şizofreniye yol açar.

Gelecek hafta Viyana Üniversitesi kampüsü ve Med Uni Viyana Beyin Araştırma Merkezi'nde düzenlenecek Dopamin 2016 konferansında konuşmacı olan Med Uni Viyana Farmakoloji Enstitüsü'nden Harald Sitte, "Dopamin salgılanması insanların bağımlı hale gelmesinden de sorumludur, gitgide daha fazla zevk alırlar böylelikle de Dopamin seviyeleri durmadan artar. Dopamin, insanların zevk verici şeylerden haz almasının nedenidir" diye konuştu.     

Dopamin konferansını Harald Sitte ile birlikte organize eden Med Uni Viyana Psikiyatri ve Psikoterapi Departmanı'ndan Matthäus Willeit'e göre, "Aşırı Dopamin'in yanlış zamanda salgılanması önemsiz halde olan şeylerin hoş görülemez hale gelmesine neden olur. Hatta bu durum delilik, halüsinasyonlar görme ve şizofreniye bile yol açabilir". Bu aşırı salgılanmanın nasıl meydana geldiği hâlâ tam olarak bilinmiyor ve Med Uni Viyana'da bunun için özel bir araştırma yürütülüyor. 

Med Uni Viyana Beyin Araştırma Merkezi'ndeki Oleh Hornykiewicz, Parkinson hastalığının nedenlerinden bir tanesini açıkladı: Birçok ödül kazanmış bilim adamı tarafından yürütülen çalışma grubu beynin belirli bölgelerindeki Dopamin azlığını keşfetti ve bunu 'hastalığın tetikleyicisi' olarak belirledi. Sitte ayrıca Hornykiewicz'in birinin en yüksek Dopamin seviyesine sahip olamayacağını kanıtladığını, bu nedenle bir tür "öncü Dopamin prekursörü (yükleyici)", Levodopa'yı (L-Dopa) geliştirdiğini açıkladı.Bu, Serebral Bazal hücrelerdeki Dopamin yoğunluğunu arttırmaya yarayacak.

https://www.sciencedaily.com/releases/2016/08/160831085320.htm
Çeviren: Esin Tezer