Bilim ve Din

Bilim ve Din

25 Aralık 2017 Pazartesi

Zekâ ve DNA devrimi

Related image


Zekâ ve DNA devrimi

Bilim adamları, zekâyla ilişkili 22 geni keşfetti...

Francis Crick ve James Watson'ın "DNA" adıyla bilinen çift-helisel yapıyı keşfetmesi 60 yıldan fazla oldu.

Nature Genetics adlı dergide yakın zamanda yayınlanan, GWAS (Genom Birliği Araştırmaları) tarafından tüm dünyadan bir grup bilim adamının 78,308 kişi üzerinde yaptığı araştırmada IQ testi  kullanıldı. Çalışmada, genel zekânın DNA dizisiyle ilişkili olup olmadığı analiz edildi.

Çalışmanın ana amacı, zekâ testlerinin skorlarıyla yakından bağlantılı olan tek nükleotid polimorfizmileri, yanı (SNP)leri teşhis etmekti.

Vücuttaki pek çok hücrede keşfedilen DNA, nükleotid adı verilen 4 molekülden  oluşur: Sitozin (C), Timin (T) ve Adenin (A), Guanin (G). Hücredeki DNA kromozomlar adı verilen yapıları oluşturur. İnsanlar normalde 23 çift kromozoma sahiptirler; bunun bir çifti anneden, bir çifti de babadan gelmektedir.

SNP, kromozomal bölgede insandan insana farklılık gösteren bir nükleotiddir. Örneğin; bir kişide üçlü TAC nükleotidi varsa, bir diğerinde bu TCC olabilir. Ve bu varyasyon, insanlar arasındaki zekâ farklılıklarını göstermektedir. Genler çok daha uzun nükleotid dizilerinden oluşurlar ve yaşamın temel yapı taşları olan proteinleri oluşturmak için gerekli olan talimatları verirler.

Analizi yapılan  12 milyon SNP'den 336'sının zekâyla bağlantılı olduğu meydana çıkmıştır, bu da 22 farklı gene işaret etmektedir.

Çeviren: Esin Tezer
www.scientificamerican.com'dan alıntı yapılarak çevrilmiştir.

14 Kasım 2017 Salı

Beyniniz Evrendir

Temel noktamız; 100 yıl önce başlayan  kuantum devrimle fiziksel dünyanın gerçek olmadığının bir tartışma olmaktan çıkıp, artık  ispatlanmış olmasıdır. Peki, ya beynin kuantum bir aygıt olduğunun ve onun dizaynının şans eseri olmayan bir biçimde kozmosu yansıttığının fiziksel bir kanıtı varsa?  Hindistan'daki Vedik geleneğinde şöyle denilir: "En küçük nasılsa, en büyük de öyledir."  (Zerre, Küllün aynasıdır. Hadis-i Şerif) Mikrokozmos nasılsa, makrokozmos da öyledir. Modern terminolojiyi kullanıyoruz belki ama kavram, zamansızdır.

Fizikçi Dimitri Krioukov, Nature's Scientific Reports Dergisi' ne şöyle demiştir: Evren, dev bir beynin büyümesi gibi büyüyüp genişliyor. Beyin hücreleri arasındaki ateşlenme, genişleyen galaksilerin şeklini tıpkı beyindeki ayna nöronların yaptığı gibi aynalamaktadır.

Erken evrendeki galaksi ara bağlantılarının ve beyindeki ara bağlantılarının simülasyonlarına (canlandırmalarına) baktığımızda ise ikisinin de ayırt edilemeyecek kadar aynı olduğunu görüyoruz. Beyin ve kozmos, internet ve onun bağlantıları gibi aynı şekilde evrimleşmektedir.


Bilim insanı yazarlar, evrenin gerçekten de bir beyin gibi gelişip büyüdüğünü tartışıyorlar. Saygın  Journal Science dergisinde bu konuyla ilgili olan bir yazıda araştırmacılar; beyindeki bağlantıların son derece mükemmel bir şekilde organize olduğunu, beynin yapısının bir şehrin kablolama sistemi gibi olduğunu ve nöronların her yönden geçtiğini keşfettiklerini söylüyorlar.

Yazan: Dr. Deepak Chopra
Çeviren: Esin Tezer
https://m.huffpost.com'dan alıntı yapılarak çevrilmiştir.

6 Ekim 2017 Cuma

AH! ŞU BEYNİMİZ


AH! ŞU BEYNİMİZ

 
Beyine Yararlı Olan Gıdalar


Beslenmenin bilişsel performansı etkilediği biliniyordu; fakat araştırmacılar onların sadece birbiriyle etkili değil, hatta tamamen bağlantılı olduğunu keşfettiler. Illinois Üniversitesi araştırmacıları tarafından yapılan yeni bir çalışmada; zeytinyağı, kuruyemiş ve avokadoda bulunan bir grup besin maddesinin, bir başka deyişle, tekli doymamış yağın; genel zekâyı etkilediğini keşfettiler. Bu ilişki, MUFAlar (Tekli Doymamış Yağlar) ile beynin dikkat ağı arasındaki korelasyondan kaynaklanıyordu. 


Urbana'daki Carle Foundation Hastanesi'nde 99 sağlıklı yaşlı yetişkin üzerinde yapılan çalışmada; kan örneklerinde bulunan yağlı asit besin örnekleri karşılaştırıldı, beyin ağlarının etkinliğini ölçen fonksiyonel MRI veri ve genel zekâ testinin sonuçları incelendi. Çalışmanın sonuçları, NeuroImage dergisinde yayınlandı. 


Araştırmacılar genel zekânın, dikkat gerektiren işlerde ve hergünkü problem çözmede ana rol oynayan  beynin Dorsal Dikkat Ağı'yla tamamen ilişkili olduğunu keşfettiler.


MUFAların yüksek seviyesiyle genel zekâ arasında bir korelasyon vardı. Araştırmayı yürüten Psikoloji profesörü olan Dr.Barbey, bulguların beslenmenin idrak ve zekâyı nasıl etkilediğini keşfeden bir sonraki araştırmaya da kılavuzluk edeceğini umuyor. Bir sonraki adım, uzun-süre kullanılan MUFAların beyin ağ organizasyonu ve zekâyı etkileyip etkilemediğini araştırmak olacak...


https://www.sciencedaily.com/releases2017/09/170907112408.htm'den alıntı yapılarak çevrilmiştir.
Çeviren: Esin Tezer

11 Ağustos 2017 Cuma

Çağın Hastalığı Alzheimer

Alzheimer, gerçekten de bir enfeksiyondan mı kaynaklanıyor? İki bilim adamı ve bir grup araştırmacı bunu keşfetmeye çalışıyor.

Harvard Üniversitesi'nden olan araştırmacılar Dr. Rudolph Tanzi ve Robert D. Moir, PhD,  Alzheimer'ı İyileştirme Fonu ve Good Ventures Kuruluşu tarafından finanse edilen proje için bir ekip oluşturdular. Projede, mikroorganizmalar kitlesi olan kimi yararlı kimi de patolojik mikrobiyomun haritasını çıkarıyorlar. Bu muazzam görev, Beyin Mikrobiyom Projesi, onlara Alzheimer hastalığının bulgusu olarak bilinen Amyloid Beta Plakları'nın beyni korumak için mi, yoksa başka bir nedenden mi oluştuğunu gösterecek.

Daha önceki çalışmalarda, Tanzi ve Moir Alzheimer'lı hastaların beyinlerindeki amyloid plaklarının ana bileşeninin amyloid beta protein olduğunu ispatladılar. Bu protein, beynin bağışıklık sistemini enfeksiyona karşı koruyan antimikrobiyal bir peptit. Tanzi, "Amyloid plakları tetikleyen mikropların hangi mikroplar olduklarını keşfedersek, o mikropları aşıyla yok etmeyi hedef alabiliriz" şeklinde konuştu.

Tanzi, Massachusetts General Hospital'da Nöroloji bölümünün Başkan yardımcısı, Genetik ve Yaşlanma Araştırma bölümünün direktörü ve Harvard Tıp Okulu'nda Joseph-Rose Kennedy Nöroloji bölümünde profesör. Tanzi, erken başlangıçlı üç aileye ait Alzheimer hastalığı genini keşfetti ve Alzheimer'ı Tedavi Etme Fonu Alzheimer Genom Projesi'nin başkanlığını yürütüyor.

Doktora yapmış olan Robert D.Moir ise Harvard Tıp Okulu Nöroloji bölümünde yardımcı profesör. Araştırması, Alzheimer hastalığı ve yaşlanmada görülen nörodejenerasyonla ilişkili biyokimyasal ve hücresel mekanizmalara odaklı.

Ekibin teorisi; virüsler, bakteri ve mantarla çevrili olan amyloid beta proteinlerinin hücre  katili olmak yerine kurtarıcıymış gibi davranmaları. Bu proteinler,beyin hücrelerini rahatsız eden patojenleri de bir top haline dönüştürüp bir tarafa yığıyorlar. Proteinlerin bu davranışı zararlı olmaktan çok, yararlı gibi gözükebilir. Fakat bir sorun var: Bu top halinde olan yığınlar daha sonra iltihaba, sinir hücrelerinin ölümüne ve Alzheimer hastalığına yolaçan nörotoksik kıvrımların oluşumuna neden oluyorlar. Amyloid beta proteini belki de beyni bakteri, maya, mantar ve virüslerin saldırısından korumada önemli bir rol oynamakta. Ve amyloid beta proteini mikrop kapmaya karşı birikiyorsa, bu yeni teori Alzheimer hastalığını tedavi etmede veya önlemede çığır açan yeni terapileri geliştirebilir.

Dr.Tanzi; beyine bir virüs, mantar ya da bakteri girdiğinde onlara yapışan Amyloid Beta proteinlerini aktive ettiğini, bu proteinlerin de onları beyin hücrelerinden uzak tutmak için savaştığını söyledi. Tanzi, sözlerine şöyle devam etti: "Bu hareket, bulaşıcı mikropların birbirine yapışıp top haline gelmesini sağlıyor, plakları oluşturuyor. Bu plaklar daha sonra ağ biçimindeki dokuları oluşturuyorlar. Bu dokular, ağı hücreye zarar vermesin diye mikropları çevreliyorlar. Daha sonra da bir plağı oluşturuyorlar."

Tanzi, GSM adı verilen bir ilacın Alzheimer hastalığının semptomlarına yönlendiren plak patolojosini durdurmada yardımcı olabileceğini de belirtti. GSM adlı bu ilaç, San Diego'daki Kaliforniya Üniversitesi'nde Dr.Tanzi'nin çalışma arkadaşı olan Steve Wagner tarafından geliştiriliyor. Ulusal Sağlık Enstitüsü Mavi İz Nöroterapi Ağı, ilacın klinik güvenlik denemelerinin Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından yıl sonunda tamamlanacağını umuyor.

Çeviren:Esin Tezer


https://www.forbes.com/sites/robinseatonjefferson/2017/07/28/mapping-the-brains-microbiome-can-studying-germs-in-the-brain-lead-to-a-cure-for-alzheimers/#3784a6dd50da'dan alıntı yapılarak çevrilmiştir.

22 Temmuz 2017 Cumartesi

DENEYİMLERİMİZ DNA'MIZI ŞEKİLLENDİRİYOR

Kısa süreli beyin etkileşimleri bile beyindeki gen aktivitesinde kalıcı dalgalanmalara yolaçıyor...

"Dikenli balık" adını verdikleri bir çalışmayı yürüten araştırmacılar, yabancı bir kimseyle yapılan 5 dakikalık bir karşılaşmanın bile beyin gen aktivitesinde  saatler süren değişimlere yolaçtığını bildirdiler.

PLOS Genetik adlı dergide yayınlanan 3 yeni  araştırmaya göre,  (diğer 2 araştırma balarıları ve fareler üzerinde yapılmıştır) bir yabancıyla yapılan karşılaşmadan sonra beyinde 30 dakika ila 2 saat gen ifadesinde değişim dalgalanmaları görülmüştür.

Gözlemlenen değişimler; DNA'nın sadece bazı genlere izin verdiği DNA paketlerinin açılmasına neden olan, proteinlerin kopyasını çıkaran kromatin ulaşılabilirliğini de içeriyor.

Illinois Üniversitesi'nde Hayvan Biyolojisi profesörü olan Alison Bell, "DNA'nın çok sıkı bir şekilde paketli olduğunu ve paketinin açılmasının çok uzun zaman alacağını düşünürdük. Fakat çalışmamız DNA paketinin açılmasının çok hızlı olduğunu (dakikaları hatta saatleri bulduğunu) ve kromatin ulaşılabilirliğinde  sosyal etkileşim gibi dramatik değişimlere neden olabileceğini ispatladı" şeklinde konuştu.

Bell ve çalışma arkadaşları, yabancı bir kişiyle olan bir karşılaşmadan 30, 60 ve 120 dakika sonraki gen ifadesindeki değişimlerini izlediler. Beynin iki kısmına odaklandılar: Öğrenme ve hafıza için önemli olan Telensefalon, sosyal bilgi ve hormonel etkileri birleştiren Diyensefalon'a.

Bell, yabancı bir balıkla karşılaşan "deneysel balıkla" su haznesinde yalnız yaşayan "denek balığını" karşılaştırdıklarını söyledi. Deneysel ve denek balığında yüzlerce farklı gen ifadesi belirmişti. Bell; değişen genlerin benzer fonksiyonlara sahip olduğunu, bu fonksiyon gruplarının bağışıklık, hormon aktivitesi, metabolizma veya dengeleşim (homeostaz) grupları olduğunu açıkladı.

Deneysel balıktaki hormon geni ifadesi ilk 30 dakikada en yüksek seviyedeydi, metabolizma genleri 60 dakikada en yüksek seviyedeydi, bağışıklık fonksiyonu ve homeostazla  bağlantılı olan metabolizma genlerinin çalışması ise bir yabancıyla olan karşılaşmadan 2 saat sonra artış gösterdi.

Çeviren: Esin Tezer
http://www.brainhealthdaily.com/2017/07/18/science-daily-brief-interactions-spur-lasting-waves-of-gene-activity-in-the-brain'den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

2 Haziran 2017 Cuma

ORUÇ SAĞLIĞA YARARLI




Mark Mattson, Johns Hopkins Tıp Okulu'nda Nörobilim dalında bir profesör ve aynı zamanda da Ulusal Yaşlanma Enstitüsü Nörobilim Laboratuarı'nın başkanı.

Mattson,"Çok fazla kalorinin beliniz için iyi olmadığını biliyorsunuzdur fakat bunun beyniniz için de iyi olmadığı ortaya çıktı" diyor.

Nörobilimadamı Mark Mattson ve ekibi tarafından yapılan bir araştırmaya göre; enerji alımınızı haftanın birkaç günü oruç tutarak kesmeniz Alzheimer ve Parkinson gibi nörodejeneratif rahatsızlıkları beyninizden uzak tutarken hafızanızı ve ruh halinizi de geliştirmeye yardımcı oluyor. 

Mattson’ın çalışmaları, kalori alımı ve beyin fonksiyonu arasında bağlantı  kuran onlarca yıllık araştırmaya dayanıyor. Mattson ve onun çalışma arkadaşları; laboratuar deneylerinde en azından haftanın iki günü tutulan orucun Hipokampus'taki nöral bağlantıları geliştirmeye yardımcı olduğu gibi, Alzheimer hastası olan insanlarda yaygın olan protein Amiloid plaklarının birikimine karşı nöronları koruduğunu keşfetti. Mattson şöyle konuştu: “Oruç tutmak beyniniz için bir meydan okuma, beyninizin hastalıkla başa çıkan uyarlamalı stres tepkilerini harekete geçirerek reaksiyon gösterdiğini düşünüyoruz. Duruma evrimsel perspektifle bakacak olursak, beyniniz bir süre yemek yemediğinizde iyi bir fonksiyona sahip oluyor.”

Fakat, neden oruç tutuyoruz? Her gün birkaç tane daha az patates cipsi yesek, vücuda aynı etkiyi vermez mi acaba? Mattson, buna 'hayır' cevabını veriyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: "Her yemek yediğinizde glukoz, karaciğerinizden 10-12 saat sonra atılmak üzere glikojen olarak depolanır. Glikojen kulanıldıktan sonra vücudunuz nöronlar tarafından enerji olarak kullanılan keton cisimlerine, asitli kimyasallara dönüştürülen yağları yakmaya başlar. Ketonlar; öğrenme, hafıza ve beyin sağlığı için önemli olan sinapsların yapısındaki pozitif değişimleri arttırırlar. Fakat  her gün günde üç öğün yemek ve aralarda da atıştırmalıklar yerseniz, vücudunuzun karaciğerinizde depolanan glikojeni atmaya ve ketonları  üretmeye şansı olmaz! Mattson; egzersiz yapmanın da vücudun glikojen seviyelerini indirmeye yardımcı olduğunu, egzersizin de oruç gibi beyin sağlığı için aynı pozitif etkilere sahip olduğunun kanıtlandığını belirtiyor.

Mattson, şöyle bir tavsiyede bulunuyor: "Eğer oruç tutmayı denemeye karar verirseniz, biraz dikkatli olun. Egzersiz yaparken uyguladığınız şey burada da geçerli. Eğer hareketsiz halden birdenbire 5 mil koşmaya kalkarsanız, bu sizin için hiç de iyi olmaz ve gözünüzü korkutur! Eğer günde üç öğün yemek ve aralarda da atıştırmalıkları yiyip iki gün boyunca hiçbir şey yemezseniz, bu durumdan hiç memnun kalmazsınız!"

Mattson; ılımlı tutulan bir oruçla haftaya başlanılmasını ve sonra da orucun iki güne çıkarılmasını tavsiye ediyor. Bir-iki hafta kadar yan etkiler olan baş ağrısı, baş dönmesi ve asık suratlılık hali olabilir fakat deneyler başlangıç evresinden sonra bu ruh halinin geçtiğini kanıtlıyor.

Çeviren: Esin Tezer
http://www.johnshopkinshealthreview.com/issues/spring-summer-2016/articles/are-there-any-proven-benefits-to-fasting'den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

8 Mayıs 2017 Pazartesi

ZEKÂMIZ ANNEMİZDEN GELİYOR




Araştırmacılara göre, bir annenin genetiği çocuklarının ne kadar zeki olduğunu belirliyor; babanınki ise bir fark yaratmıyor.

Kadınların zekâ genlerini çocuklarına aktarmaları muhtemel çünkü X kromozomunu taşıyorlar. Kadınlar bu kromozomdan 2 tanesine sahip iken, erkekler sadece 1 X kromozomuna sahipler.
Bilim adamları buna ilaveten şimdilerde babadan kalıtım yoluyla alınan gelişmiş algısal fonksiyonlar genlerinin otomatik olarak etkisiz hale getirilebildiğine inanıyorlar. 

"Şartlı genler" olarak bilinen genler kategorisinin bazı durumlarda yalnızca anneden, bazı durumlarda ise babadan gelirse işlevini yapacağı düşünülüyor. Zekânın, anneden gelen şartlı genlerle birlikte olduğuna inanılıyor. 

Genetiği değiştirilmiş fareler üzerinde yapılan laboratuar çalışmaları, anneden gelen genlerin ekstra dozunun daha büyük başlar ve beyinler geliştirdiğini fakat bedenleri küçük bıraktığını keşfetti. Babadan gelen ekstra dozlu genler ise küçük beyinlere ve büyük bedenlere sahipti.  
Araştırmacılar fare beyinlerinin altı farklı kısmında yemek yeme alışkanlığından hafızaya kadar farklı algısal fonksiyonları denetleyen, yalnızca anne veya babadan gelen genleri kapsayan hücreleri belirlediler.

Seks, yiyecek ve saldırganlık gibi fonksiyonlarla ilgili olan; babadan gelen genler vasıtasıyla olan hücreler Limbik Sistemin kısımlarında birikmiştir. Fakat araştırmacılar mantıklı düşünme, düşünce, lisan ve planlama gibi en gelişmiş idraksal fonksiyonların gerçekleştiği Serebral Korteks'te babadan gelen hiç bir hücreye rastlamadılar.

Farelerin insanlar gibi olmayabileceğine inanan Glasgow'daki araştırmacılar ise  zekâyı araştırmak için daha insanca bir yaklaşım uyguladılar. 1994'ten itibaren yaşları 14 ila 22 arasında değişen 12,686 genç insanla mülakat yapınca fareler üzerinde yapılan çalışmaların teorilerinin gerçeği yansıttığını keşfettiler. Katılımcıların eğitiminden sosyo ekonomik statüsüne kadar bir çok faktör göz önüne alınmasına rağmen; araştırma ekibi yine zekânın anneden geldiği öngörüsünde bulundu.

Washington Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, anne ve çocuk arasındaki güvenli duygusal bağın beynin bazı kısımlarının gelişimi için çok önemli olduğunu keşfettiler. Araştırmacılar; çocuklarıyla ilgilenen bir grup anneyi 7 yıl inceledikten sonra 13 yaşında olan, duygusal olarak desteklenen ve düşünsel ihtiyaçları giderilen çocukların anneleri duygusal olarak yakın davranmayan çocuklara nazaran yüzde 10 daha büyük Hipokampus'a sahip olduğunu keşfetti. Hipokampus  beyinde hafıza, öğrenme ve strese tepki vermeyle ilişkili olan bir bölgedir.

Çeviren: Esin Tezer
http://www.independent.co.uk/news/science/children-intelligence-iq-mother-inherit-inheritance-genetics-genes-a7345596.html'den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

28 Nisan 2017 Cuma

KALBİNİZDEKİ BEYİN



Oxford Üniversitesi'nde profesör olan Dr. David Paterson, beynin iki bölgesi ve kalp üzerine çalışmalar yaptı. Çalışması, duyguların kaynağının yalnızca beyin olmadığını ispatladı. Aslına bakılırsa, duyguları oluşturmada kalbiniz ve beyniniz birlikte çalışıyorlar. 

Kalbiniz beyninizdekilere benzer şekilde nöronlara sahip, kalbiniz ve beyniniz birbiriyle yakından bağlantılı ve ortaklaşa biçimde  duyguları yaratıyorlar. Bu, 'Kalpler ve Zihinler' adlı  filmde şöyle açıklanıyor:
“Kalbiniz, sempatik sinirler aracılığıyla beyninizden gelen sinyalleri aldığında daha hızlı atmaya başlar. Ve sinyalleri parasempatik (otonom) sinirler aracılığıyla aldığında ise yavaşlar.“

Bu, kalbin basitçe beynin emirlerini uyguladığı fikrini destekler gibi gözükse de; gerçek bundan daha karmaşıktır. Çünkü kalbiniz karmaşık bir ağı oluşturan, çoğunlukla sağ karıncık yüzeyinde yerleşik binlerce özelleşmiş nöronu da kapsamaktadır. Yaradılış olarak neden oraya yerleşmişlerdir acaba? 

Nöronlar beyninizin düşünceleri oluşturmasına izin veren şeylerdir. Öyleyse, kalbinizin sağ karıncığında ne arıyorlar? Kalbinizdeki nöronlarla ilgili pek çok şey henüz bilinmese de, bir şey kesin; o da kalbinizdeki "beynin" kafanızdaki beyinle ileri geri iletişim kurmasıdır. Bu, iki yönlü bir yoldur.

Dr. Mercola
Çeviren: Esin Tezer
https://wakeup-world.com/2016/08/13/modern-research-reveals-your-heart-does-have-a-mind-of-its-own/

4 Nisan 2017 Salı

BEYNİMİZ ZAMAN VE MEKÂNIN KODLAYICISIDIR




Bir deneyimi hatırladığınızda o hatıranın üç önemli ana unsuru; ne, ne zaman ve nerede'dir. MIT nöro-bilim adamları, şimdilerde hatıranın "ne zaman" ve "nerede" öğelerini işlemden geçiren bir beyin devresini keşfettiler. 

"Hipokampus"  ve "Entorhinal Korteks" olarak bilinen bir bölgeyi bağlayan bu devre, mekân ve zamanlamayı iki ayrı bilgi olarak birbirinden ayırıyor. Araştırmacılar, Entorhinal Korteks'te bu bilgiyi yayan "okyanus hücreleri" ve "ada hücreleri" denilen iki nöron topluluğunu da keşfettiler.

Önceki hafıza modelleri, hafızanın oluşması için gerekli beyin yapısı olan Hipokampus'un zamanlama ve ortam bilgisini birbirinden ayırdığını ileri sürüyordu. Yeni yapılan çalışma ise bu bilginin Hipokampus'a bile erişmeden ayrıldığını ispatlıyor!

23 Eylül'de Neuron dergisinde yayınlanan tezin başyazarlarından biri olan  MIT'nin Beyin ve Kavramsal Bilimler dalı Master öğrencisi Chen Sun, "Bu, Hipokampus'un  yukarı akış bölünme fonksiyonunu ileri sürüyor.  Hipokampus'taki zamanla ilgili (temporal) bilgiyi besleyen bir patika var ve bir diğer patika da  Hipokampus'taki içeriksel ifadeleri besliyor" dedi.

Tezin bir diğer başyazarı ise MIT doktorasını yapmış olan Takashi Kitamura. Tezin kıdemli yazarı da Picower Biyoloji & Nörobilim Profesörü, MIT Picower Öğrenme ve Hafıza Enstitüsü'ndeki RIKEN-MIT Nöral Devre Genetik Merkezi Yöneticisi olan Susumu Tonegawa. 
  
Ne zaman ve Nerede?
Hipokampus'un tam dışında yerleşik olan Entorhinal Korteks, hatıraların oluştuğu Hipokampus'a diğer kortikal alanlardan gelen duyusal bilgiyi aktarıyor. Tonegawa ve çalışma arkadaşları, ada ve okyanus hücrelerini birkaç yıl önce tespit ettiler ve o zamandan beri de onların fonksiyonlarını keşfetmek için uğraşıyorlar.

Tonegawa'nın laboratuvarı; 2014 yılında okyanus hücreleri tarafından çevrilen, küçük kümeler oluşturan  ada hücrelerinin  hızlı şekilde meydana gelen birbirine bağlı iki olayla ilgili hatıraları oluşturmak için beyin tarafından gerekli olduklarını bildirdi. Ekip, yeni Neuron dergisi çalışmasında okyanus hücrelerinin olayın meydana geldiği yerde sunumlar oluşturmak zorunda olduğunu keşfetti. 

Sun, "Okyanus hücreleri içeriksel sunumlar için önemlidir. Kütüphanede olduğunuzda, caddede karşıdan karşıya geçerken ve metrodayken bu içeriklerin her biriyle ilişkili farklı hatıralara sahipsiniz" dedi.

Araştırmacılar, ada veya okyanus hücreleri susturulduğunda farelerin davranışlarının nasıl değiştiğini araştırmak için ışık kullanarak nöron aktivitesini denetlemelerine izin veren "Optogenetik" denilen bir tekniği de kullandılar.

Okyanus hücresinin aktivitesini engellediklerinde, hayvanlar ayaktan verilen şoku yedikten sonra artık belirli bir çevreyi korkuyla ilişkilendiremediler. Okyanus hücrelerini idare etmek; araştırmacıların farelerin hafızasıyla bağlantılı olabilecek olaylar arasındaki zaman boşluğunu uzatmaya veya kısaltmaya olanak sağladı.

Bilginin Akışı
Tonegawa'nın laboratuvarı yakın bir zamanda ada hücrelerinin ateşlenme oranlarının hayvanın ne kadar hızlı hareket ettiğine bağlı olarak değiştiğini keşfetti, bu da araştırmacıları ada hücrelerinin alanda hayvanın yolunu bulmasına yardımcı olduklarına inandırdı. Okyanus hücreleri ise her an hayvanın nerede olduğunu hatırlamasına yardımcı oluyorlar.

Araştırmacılar, bu iki bilgi akışının Entorhinal Korteks'ten Hipokampus'un farklı kısımlarına aktığını da keşfetti: Okyanus hücreleri içeriksel bilgiyi CA3 ve dişli gyrus'a (Dentate Gyrus'a) yollarlarken, ada hücreleri ise bunu CA1 hücrelerine yansıtıyorlar.

Tonegawa'nın laboratuvarı şimdi Entorhinal Korteks'in, beynin diğer kısımlarının zaman ve mekânı nasıl yansıttığı üzerinde çalışma yapıyor. Araştırmacılar, zamanlama ve mekânla ilgili bilginin beyinde bir olayın hatırasını oluşturmak için beyinde nasıl işlemden geçirildiği üzerine bir araştırma yapıyorlar. 

Kitamura, "Olaylara dayanan bir hafızayı oluşturmak için her bir tamamlayıcı bileşen birbiriyle yeniden birleşmek zorundadır. Bu da bir sonraki soruyu oluşturur" şeklinde konuştu.

Çeviren: Esin Tezer
https://www.sciencedaily.com/releases/2015/09/150923134112.htm'den alıntı yapılarak çevrilmiştir.