Bilim ve Din

Bilim ve Din

19 Aralık 2018 Çarşamba

Beyninizi %100 Olarak Kullanın! - Dr. Bruce Lipton


Daha önce yapılan bir araştırmaya göre, beynimizin sadece %10'unu kullandığımız düşünüldü. Çünkü, beynin sadece %10'u nöronlardan oluşuyordu. Diğer %90'lık kısmı destek veren ya da bağlayan dokular olarak kabul edilen 'Gliyal hücreler' olarak adlandırılıyordu. Nöron Doktrini'ne göre de Gliyal hücreler destek hücreleri olarak görülmekteydi. Yani, bu kabule göre beynimizin sadece %10'unu kullanıyorduk!  Fakat aradan geçen onlarca yılın sonunda Gliyal hücrelerin önemi çok daha iyi anlaşılmaya başlandı. Onlar sadece destek hücresi değildiler, nöral fonksiyonları onlar gerçekleştiriyorlardı! Gliyal hücreler nöron hücrelerini durdurabilir ya da onları aktif hale getirebilirler; nöron hücrelerine bağlanabilir ve onların aktivitelerini oluşturabilirler. Bu sebeple, Gliyal hücreler aniden pasif  hücreler olarak kabul edilmekten çıkıp beynin fonksiyonel ve bütünleştirici hücreleri olarak kabul edilmeye başlandılar. Bu nedenle basit bir benzetme yaparsak, nöronları bir cümledeki isme benzetebiliriz. Fakat Gliyal hücreler ise o cümledeki fiildir, sıfattır, zarftır; o cümledeki nöronların düzenleyicisidirler. Öyleyse, bizler beynimizin %100'ünü kullanabilme şansına sahibiz! Fakat, onu %100 kullanıyor muyuz? Cevap, hayır! Keşfettiğimiz şey; belirli bir örnek ve alışkanlıklara göre yaşanılmaya başlanıldıkça, sadece sürekli kullanılan nöral yolların aktif hale gelmesiydi. Fakat tüm beyin aktivitesini devreye geçirirseniz; bilincinizi, farkındalığınızı ve hayatınızı kontrol etme yeteneğinizi geliştirebilirsiniz. Devamlı aynı nöral yolları aktif hale getirmek yerine, basitçe söylemek gerekirse holistik bir biçimde 'tüm beynini kullanan' bir insan haline gelebiliriz. 
Beyninizi % 100 kullanmanın pek çok farklı yolu var. Bu yollardan bir tanesi  'beyin jimnastiği' olarak adlandırılan, beden ve sinir sistemini bütünleştiren bedensel hareketleri yapmaktır. Sağ elim, beynimin sol yarıküresi tarafından denetlenmekte. Sol elim ise beynimin sağ yarıküresi tarafından denetleniyor. Fakat burada ilginç olan bir şey var, eğer beynimin sol yarıküresi tarafından denetlenen sağ elim beynimin orta hattı tarafından denetlenirse o zaman beynimin diğer yarıküresi tarafından da denetlenir. Kollarınızı birbirine bağlarsanız ve bacak bacak üzerine atıp oturursanız  beyninizin uyum içinde çalışmasını sağlarsınız. Beyindeki sağ ve sol yarıkürenin bütünleştiği beyin senkronizasyonunu sağladığımız zaman, beynin süper nöral fonsiyonlarından olan "Süper Öğrenme" gibi bir durumu aktif hale getirmiş oluruz. 
Yedi-sekiz yaşlarından itibaren  'Beyni etki altına alma (Brain Dominance)' diye adlandırılan, beynin sadece tek yarıküresini kullandığımız, dalga formu  biçimi yaşama başlarız. Bazen beynimizin sağ yarıküresini, bazen de sol yarıküresini kullanırız. Bir yarıküreyi daha fazla kullanmaya başlarız. Bu şekilde beyin bütünlüğü olmadan yaşamak da yaşamlarımızı zorlaştırır. Beyinlerimizin sol yarıküresi mantıksal ve analitiktir. Beyinlerimizin sağ yarıküresi ise sezgisel ve bütünseldir (holistiktir). Eğer beyninizin sol yarıküresiyle olaylara bakarsanız, o olayın mantığınıza uygun geldiğini düşünürsünüz ve o olaya duygusal açıdan yaklaşmazsınız. Beynimizin sağ yarıküresiyle olaya baktığımızda da bunun tam tersi olur. Eğer beynin iki yarıküresini de senkronize ederseniz (hemi-sync), aynı anda hem mantıksal hem de sezgisel beyninizi kullanırsınız. Böylece de bir bilgiyi çok çabuk bir şekilde öğrendiğiniz 'Süper Öğrenme' fırsatını yakalamış olursunuz ve tüm resmi gözünüzde daha kolay canlandırırsınız. Beynimizin her iki yarıküresini senkronize ettiğimizde çok daha sakin olur ve nörolojik fonksiyonlarımızı daha iyi kullanırız. Akşam eve gittiğinizde bazen farkında olmadan ayak bileklerinizi birbirinin üstüne koyduğunuzu görürsünüz. Kollarınızı birbirine bağlamak, bacak bacak üzerine atmak ve ayak bileklerinizi birbirinin üzerine koymak her iki beyin kürenizi kullanmanıza yardımcı olur. Bu hareketler beyin sisteminizi sakinleştirir ve sizin rahatlamış halde olmanıza rağmen beyninizin daha etkili olmasına yol açar. Gün içerisinde zor bir an yaşıyorsanız, kollarınızı birbirine bağlayın ve bacak bacak üzerine atıp oturun. Bu, sizi sakinleştirecektir. Bu sakinlikte nörolojik fonksiyonlarınız tamamen gelişmiş olur. Benim tavsiyem, beyninizin iki yarıküresini de senkronize etmeniz ve bilinçli olmanız. Bu şekilde, beyin aktivitenizi %100 olarak gerçekleştirmiş olursunuz. Bunları yaptığınız zaman yaşamınızın daha kolay ve daha uyumlu hale geldiğini, daha sağlıklı olduğunuzu keşfedeceksiniz. Tüm sinir sisteminizi kullandığınızda, bu sizin yaşamınıza katkıda bulunacak ve gelişiminizi arttıracak. 
'Beynimin yalnızca %10'unu kullanıyorum' hikayesine inanmayın! Bu hikaye gerçek değil! Beyninizi %100 olarak kullanabilirsiniz, bu hepimiz için mümkün. Temel olarak yapmanız gereken tek şey bilinçli olmak, dikkatli olmak ve bir şeyi sürekli aynı şekilde yapmaktan vazgeçmek...
      
Çeviren: Esin Tezer
https://www.youtube.com/watch?v=4ZNi68xVDWU'dan alıntı yapılarak çevrilmiştir.

27 Ekim 2018 Cumartesi

Deepak Chopra & Rudolph Tanzi ile Süper Beyin üzerine bir Röportaj


Beyniniz inanılmaz bir iyileştirme ve şekillendirme gücüne sahip. Beyninizle kurduğunuz yeni bir ilişkiyle, yaşam biçiminizi değiştirebilirsiniz. 'Süper Beyin' adlı kitapta;  Deepak Chopra & Rudolph Tanzi, insan gelişimindeki sıçramaları gözler önüne seren büyüleyici bir yolculuğa kılavuzluk ediyorlar...

Soru: Süper beyni nasıl tanımlarsınız?  
Cevap: Süper beyin, şu an kullandığınız fakat en mükemmel halde kullandığınız beyindir. Herkes her an beynini kullanır fakat şuursuzca kullanır.  Beynimizi onu yeniden şekillendirebileceğimiz güce sahip olduğumuzun farkına varmadan geçmiş deneyimlerimize dayanarak kullanırız. Gücünüzün farkına varıp onu kullanmaya başladığınızda, 'ana beyniniz' yani, her gün aynı şekilde kullandığınız beyniniz 'süper beyin' olma yönünde ilerlemeye başlar. 

Soru: Beyni yeniden şekillendirme gücü ne demek? Biraz daha açıklayabilir misiniz?
Cevap: Bu; kendi düşüncelerinize, duygularınıza dikkat etmeniz ve beyninizi kontrol altına almak için daha proaktif olmanız manasına geliyor. Her birimiz beyinle bağlantılı dört rolü üstleniriz: Beyinlerimizle liderlik ederiz, ilham veririz, keşfederiz; beynimizi kullanırız. Pek çok insan beynini aktif bir şekilde kullanmaz. Duygularının ve düşüncelerinin hayatlarını pasif bir şekilde etkilemesine izin verirler. Ya da, beyinlerini fazla ilham vermeden veya liderlik etmeden kullanırlar. Onlar beyinlerini kullanmak için yeni yollar keşfetmezler, bunun yerine aynı rutine ve tekrarlayıp duran düşüncelerine takılı kalırlar. Fakat tüm bu dört rolün üstesinden gelirseniz, 'süper beyninizi' yaratırsınız. Uzun lafın kısası; duygularınızın ve düşüncelerinizin aktif gözlemcisi olduğunuz zaman, beyninizin kullanıcısı haline gelirsiniz. O zaman; süper beyniniz size hizmet eder, siz ona değil! 

Soru: Süper Beyni yaratma gücü fikri de nereden çıktı?
Cevap: Bu fikir direkt olarak Nöro-bilimdeki çığır açan buluşlardan çıktı. Modern beyin-tarama teknolojisi her kişinin tamamen kendine özgü bir beyni şekillendirdiğini gözler önüne serdi.  Diğer çalışmalar da beynin istediğiniz hologram dünyanızı oluşturmak için zihninizin gücüyle yeniden şekillenebilen hayret verici yenileyici yeteneğini rapor etti. Bunu öğrenince akıllara şu soru geldi: İstediğin beyni yaratmak için bilinçli seçim yaparak zihnini neden kullanmayasın ki?  
   
Soru: Pratik anlamda bu ne manaya geliyor?
Cevap: Kitapta bunun için pek çok öneri sunuyoruz fakat en kestirme yoldan cevap verirsek, şöyle cevap veririz: Tüm deneyimler beyniniz için ya pozitiftir ya da negatiftir. Eğer pozitif olanları çoğaltırsanız , olmak istediğiniz hologram dünyaya beyninizi şekillendirmiş olursunuz. 

Soru:Beyin için 'pozitif yaşam stili' diye adlandırdığınız şeylerden birkaç örnek verebilir misiniz?  
Cevap: Biz bunu 'içsel çalışma' ve 'dışsal çalışma' diye ikiye ayırıyoruz. Dışsal çalışma; diyet, egzersiz, stres yönetimi, sosyal etkileşim, zihinsel harekete geçirici aktivite ve iyi bir uykuyu kapsıyor. Bunlar çok bilindik tavsiyeler gibi gelebilirler fakat beyinle özdeşleşmiş şeyler. İçsel çalışma ise aslında daha da önemli olanı ve şu ana kadar çok az anlaşılmış olan bir şey. 

Soru: 'İçsel çalışmayı' izah edebilir misiniz?
Cevap: Beyin sürekli işlemden geçiren ve realitenizi yaratan dinamik bir sistem. Eğer beynin başarılı olduğu şeyleri dengelerseniz, o en iyi şekilde işler. Beyin; adapte olmak, esnek olmak, yaratıcı olmak ve zeki olmakta başarılıdır. Fakat o, işlevini yürütme ve sadece öyle olmada da başarılıdır. Dengeli bir yaşam, eğer mümkünse her gün aynı dengede olmalıdır. Böylelikle beynin her bir fonksiyonu canlanır ve gelişir. 

Soru: Bu çalışmayı pek çok insanın uygulamak istemeyeceği hakkında ne dersiniz?
Cevap: Çalışma diyerek, kendiniz için yapabileceğiniz en iyi şeyi kastediyoruz. Eğer yaşam boyu sürecek iyi bir sağlık, zarar  görmemiş bir hafıza, Alzheimer riskinin azalması ve içsel doygunluğun verdiği mutluluk istiyorsanız; beyniniz bunların hepsinde merkezi rolünü oynar. Eski bir atasözü olan “kullanın veya kaybedin” beyin için uygun bir atasözüdür. Çalışma aslında gayet basittir fakat süreklilik gerektirir. Bir kişi beynine gelen düşüncelerin ve duyguların gözlemcisi olmayı seçmeli ve onları  ona en uygun olan pozitif ve yapıcı hologram dünyayı yaratmak için kullanmalı.

Soru: Süper beyne gelecekte neler olacak?
Cevap:Süper beynin insan beyninin gelecek evrimsel sıçrayışı olduğuna inanıyoruz.  Son sıçrayış, yüksek entellektüel beyin kısmı olan neokorteksti. Neokorteks; insanlara mantıklı şekilde düşünme yeteneği, plan yapma, sevme, şefkat dolu olma, empati kurma ve dünyaya anlam yükleme yeteneğini verir. Şimdi bunun üzerine oturtturabiliriz. Seçim anahtardır; çünkü biz insanlar evrim geçirmeyi seçebilen, kaderini şekillendirebilen tek yaratıklarız.  Daha da fazlası, özfarkındalık hediyesi bizlere verilmiş. Özfarkındalık ; gerçek özümüzü gözlemlememize olanak tanır ve beyinlerimizi içinde yaşamak istediği hologram dünyayı yaratmak için kullanır. Bizim için, Süper Beyin bir gelecek ve o şimdi başlıyor.... 

Çeviren: Esin Tezer
http://crownpublishing.com/archives/feature/interview-with-deepak-chopra-and-rudolph-tanzi-on-super-brain#.W8zYWPloTIV

8 Eylül 2018 Cumartesi

İşlenmiş Gıdalar Alzheimer'a Yol Açıyor !



Bunama (Demans hastalığı), Amerika Birleşik Devletleri'nde kol geziyor! 2050 yılında, sadece Amerika Birleşik Devletleri'nde 15 milyon Alzheimer hastası olmuş olacak! Bu rakam, neredeyse yalnız başına New York şehrinin (NYC) ve Los Angeles'la Chicago şehirlerinin ikisinin toplam nüfusları kadar!
  
Bu; aslında halihazırda olan bir salgın hastalık durumu, fakat bizler bu durumun bu kadar vahim olduğunun farkında bile değiliz. Yaygın bir inanışa göre Alzheimer'a yaşlanma, kötü genler veya her ikisi neden oluyor.  

Bir bilim adamının perspektifinden söyleyebilirim ki, aynı şeylerin kanser hastalığına da neden olduğunu düşünmüştük. Fakat birkaç gün önce dünya üzerindeki doktorlar kanserin işlenmiş gıdalardan dolayı oluştuğunu öğrenince şok geçirdiler! Geniş kapsamlı yapılan bir araştırmada araştırmacılar; aşırı işlenmiş gıdaların tüketimi %10 arttırılınca, tüm kanser vakalarının da %12 artış gösterdiğini tespit ettiler!
        
Weill Cornell Tıp Fakültesi'ndeki Alzheimer Önleme Kliniği'nde yapılan bu en yeni kanser araştırması tüm dikkatleri üzerimize çekti. Bulgular; araştırmamız olan 'Alzheimer riski,  diyet  ve yaşam stili değişimleri hastalığı geciktirme ya da önlemede ne kadar önemli?' araştırmasıyla da yakında ilgiliydi.

Alzheimer hastalığının tıpkı kanser hastalığında olduğu gibi genetikten dolayı olduğu algısı var. Fakat gerçekte, nüfusun sadece %1'i DNA' larındaki mutasyondan dolayı bu hastalığa yakalanıyor. Açık söylemek gerekirse, Alzheimer hastası olan insanların büyük çoğunluğu bu genetik mutasyonlarla doğmuyor!  

Kanser hastalığında  olduğu gibi, Alzheimer hastalığında da yakalanma riskini büyük ölçüde arttıran faktörler arasında kalp rahatsızlığı ve şeker hastalığıyla birlikte davranışsal faktör ve yaşam stili faktörü geliyor. Bilim adamlarının kanısına göre, Alzheimer vakalarının üçte biri yaşam stili geliştirilerek önlenebilir. Kardiyovasküler sağlığımızı iyileştirmeli, beyinlerimizi zihinsel olarak formda tutmalı ve belki de en önemlisi, daha "iyi" yemek yemeliyiz. "İyi yemek yemek" ise yanlış olan bir algıya göre, işlenmiş gıdalardan oluşuyor!!!  Amerikan diyetinin yarısını bu işlenmiş gıdalar oluşturuyor! Paketli gıdalar, hidrojene yağlar (trans yağlar), değiştirilmiş (modifiye) nişastalar ve protein yalıtımlar (izolatlar) bunların arasında. Sade bir dille söylemek gerekirse bu; ticari olarak üretilmiş ekmekler, sandviçler, paketli abur cuburlar, endüstrileştirilmiş şekerleme ve tatlılar, asitli içecekler ve tatlandırılmış içecekler, şarküteri usülü söğüş etler ve tavuk parçacıkları (tavuk nugget), hazır çorbalar ve çorba erişteler, donmuş ya da hazır yemekler, margarin, işlenmiş peynir ve pek çok krema cinsini de kapsıyor.  Bazıları, organik olan işlenmiş gıdanın diğerlerine nazaran daha az zararlı olduğunu iddia etse de; bizim kanımıza göre sonuçta onlar da işlenmiş gıda ve az kullanılmalı. 
  
Epidemiyolojik çalışmalarda, trans yağları günde 2 gram tüketen insanların günde 2 gramdan az tüketen insanlara nazaran 2 kat hastalık riski taşıdığı da keşfedildi. Böylece, Alzheimer'ın sadece yaşlandığımız zaman olan bir hastalık olmadığının farkına varıldı. Alzheimer hastalığı, beyin yapısına yaptığı değişimlerle onlarca yıl öncesinden oluşmaya başlıyor. Bir başka deyişle, Alzheimer'a yakalanan hasta sayısının 2050 yılındaki rakamları şimdiden ya artacak ya da artmıyorsa şimdiki kadar olacak. Eğer bir meteor 32 yıl içinde 15 milyon insana çarpacaksa (!), Amerikan ulusu olarak onu durdurmak için üretim faktörlerimizi bir kenara bırakmalı ve beyin gücümüzü kullanmalıyız. Ulusal dikkati sadece bir gün keşfedilecek tedaviler ve aşılamalar üzerine değil; Amerikan diyetini iyileştirmeye yönlendirmeliyiz.......

Çeviren: Esin Tezer
https://qz.com/1234901/the-road-to-alzheimers-disease-is-lined-with-processed-foods/'dan alıntı yapılarak çevrilmiştir.

25 Temmuz 2018 Çarşamba

Nöronlar Aynı Anda Bir Sinyalden Daha Fazla Sinyali Taşıyabiliyorlar


ABD'nin Kuzey Karolina eyaleti Durham şehrindeki Duke Üniversitesi'nde yapılan yeni bir araştırmaya göre, bir grup nöro-bilim adamı ve istatistikçi tek bir nöronun tek bir sesle bağlantılı olan sinyalinin bir diğer sesle bağlantılı olan sinyaliyle yerini değiştirerek beynin aynı anda iki ayrı sesten  bilgi kodlayabildiğini keşfetti! Deney, maymunların sese nasıl tepki verdiklerini incelemek için yapıldı.

Duke Üniversitesi'nde Psikoloji ve Nöro-bilim, aynı zamanda da Nöro-biyoloji Departmanı'nda Profesör olan Jennifer Groth, "Merak ettiğimiz şey, nöronların aynı anda iki ayrı uyarıcıdan (stimuli'den) gelen bilgiyi nasıl muhafaza edebildikleri?" şeklinde konuştu. Groh, bir nöronun bir uyarıcıya tepki verdiğinde diğer zaman periyotlarında da bir diğerine tepki verebildiğini keşfettiklerini söyledi. Groh, sözlerine şöyle devam etti: "Sanki nöronlar nöbetleşe birbirleriyle  konuşuyorlar!"  
    
Sonuçlar, beynin etrafımızdaki dünyadan gelen bilgileri nasıl işlemden geçirdiğini açıklayabilir ve ayrıca bazı algısal, bilişsel sınırlandırmalarımıza fikir verebilir. Sonuçlar, 13 Temmuz 2018'de Nature Communications dergisinde yayınlanmış olacak. 
   
Groh ve ekibi, bu keşfi gerçekleştirmek için Duke Üniversitesi'nde İstatistik bilimi Departmanı'nda Doçent Doktor olan Surya Tokdar ile işbirliği yaptı. Deneysel verinin analizi için birkaç yeni metot geliştirdiler ve uyguladılar.

Tek bir nöron üzerine yapılan çalışmalar pek çok duyusal nöronun kapsamlı bir şekilde ayarlı olduğunu, yani her birinin farklı frekanslardaki seslere yanıt verebilecek kabiliyette olduğunu ispatladı! Örneğin; arkadaşınızın sesiyle tetiklenen nöronlar, favori şarkınızın nağmelerini dinlerken de tetikleniyorlar!

Araştırmacılar, deneyde maymunları ışık almayan bir odaya oturtturdular ve sesleri duydukları yöne doğru bakmaları gerektiği yönünde maymunları eğittiler. Araştırmacılar, her biri farklı frekansta olan ve farklı yerlerden gelen her bir sesi ya bir defa veya iki defa çaldılar.

Araştırmacılar, iki sesi birlikte çaldıklarında maymunlar önce bir sesin olduğu yöne doğru baktılar ve sonra da diğer sesin olduğu yöne doğru baktılar. Maymunlar, iki farklı sesin olduğunu fark etmişti!  
Ekip, maymunların beyninin iki sesi aynı anda nasıl kodladığını bulmak için beynin işitsel yolunda anahtar bir nokta olan 'İnferior  Kolikulus' bölgesinde elektrotlar kullandı. Nöronların ateşlenmesinden oluşan yerel elektriksel alanın ufak dürtüleri bile ölçüldü. 

Ekip; veriden daha detaylı örnekler seçip çıkarabilmek için Tokdar ve ekibi tarafından geliştirilen, 'Dinamik karışım nokta işlem modeli' diye adlandırılan yeni bir metot da dahil olmak üzere gelişmiş istatistiksel metotlar karışımını uyguladı.   

Araştırmacılar, tek bir nöronun tek bir ateşleme hızıyla tepki verdiğini ve ikinci sese de farklı bir ateşleme hızıyla tepki verdiğini keşfettiler! İki ses de aynı anda çalındığında, nöron iki ateşlenme hızının arasında dalgalanan bir şekilde tepki veriyordu! Bazen bu dalgalanmalar o kadar hızlıydı ki; nöronlar sesin olduğu zamanın ikinci yarısında yer değiştiriyorlardı ve bazı durumlarda da yer değiştirme daha yavaştı!   

Bu bulgular, bizlere beynin belirli nöron topluluklarıyla aynı anda birden fazla şeyi yapmak zorunda olduğu durumlarla ilgili ipuçlarını sağlıyor. Örneğin, işleyen hafızamızla zihnimizde tek anda tutabileceğimiz şeyin sayısı 5 ila 7 öğeyle sınırlıdır. Bu deneyler, işleyen hafızayı direkt yollu olarak test etmese de; araştırmacılar ilerde yapılacak araştırmaların bu sınırlamayı açıklayabileceğini düşünüyorlar.

https://www.sciencedaily.com/releases/2018/07/180718122439.htm'den alıntı yapılarak çevrilmiştir.

Çeviren: Esin Tezer