Bilim ve Din

Bilim ve Din

6 Kasım 2014 Perşembe

DEEPAK CHOPRA: KİMSENİN KONUŞMADIĞI MUTLULUK SIRRI




Mutluluğa özgü olan şey, onu herkesin istemesi fakat onun nasıl elde edileceği konusunda kimsenin hemfikir olamamasıdır. Zengin çağımız mutluluğu başaramamaktadır. Örneğin, Gallup Araştırma Şirketi tarafından yapılan düzenli monitör izlemesi her ülkedeki kaç kişinin bu konuda başarılı olduğunu araştırmaktadır. Siyasi çalkalanma yaşayan toplumlarda bunu başaran insan sayısının az olması bir sürpriz değildir. Fakat Amerika Birleşik Devletleri gibi zengin, huzurlu toplumlarda, bu yüzdenin neden halkın çeyreğiyle yarısı arasında olduğu ise daha az belirgindir!

Eğer zengin ve huzurlu olma bizi mutlu etmiyorsa, ne ediyor acaba? Bu soruda söz birliği etmek gerçekten zor. Psikoloji genel olarak mutluluk üzerinde çalışmamıştır; bunun yerine depresyondan ruh hastalığına (psikoza) zihinsel rahatsızlıklarla ilgilenmiştir. Amerika, ne kadar mutsuz olduğumuzun bir belirtisi olarak rekor sayıda rahatlatıcı (antidepresan) ve yatıştırıcı alan insanlara sahiptir.  Bazı tahminlere göre, nüfusunun yarısının bir terapiste gitmeye ihtiyacı vardır!

Mutluluk üzerine  çalışmaya başlayan psikolojinin yeni alanında, bulgular karışıktır. Araştırmacıların büyük bir grubu, kalıcı mutluluğun peşine düşmenin gerçeğe aykırı olduğuna inanıyor gözükmektedir. Öyle görünüyor ki uzun vadede bizi neyin mutlu edeceği konusunda kötü bir tahminde bulunanlardanız. Daha iyi bir iş, güzel bir düğün, bir bebek, büyük bir ev ve daha fazla paradan sonra, insanların ilk baştaki mutluluk hamlesi azalıp, kalıcı mutluluk sorunları hiç olmadığı kadar kafa karıştırıcı olmaktadır. Bazı psikologlar, mutluluğun kısa süreli ve gelişigüzel oluşan, tesadüfen meydana gelen önemsiz bir şey olduğunu ileri sürmektedir.

Bu durum ve kalıcı olan mutluluk hakkındaki genel sıkıntı, hem Doğudaki hem de Batıdaki uzun-süreli geleneklerle çelişmektedir. O mutluluğu neyin sağladığı insan yaşamının gayesidir;  o varoluş bizleri mutlu olmamız için uygun hale getirmiştir, kendi hatamız ve anlayışsızlığımız yüzünden mutsuz hale gelmekteyiz. Burası, bir sırrın olduğu yerdir.

Mutluluğu zevkle karıştırmak doğal gözükür. Beyinlerimiz zevk ve acı hislerini göstermek için ayarlanmıştır. Birinden hoşlanırız, bir diğerinden de hoşlanmayız. Dolayısıyla, mutluluğun maksimum zevk ve minimum acıdan oluştuğunu söylemek için eğilim vardır.  Daha önce "Hedonizm (Hazcılık)" olarak adlandırılan bu durum, zevk-acı merkezlerinin yerini belirleyebilen beyin taramalarıyla ve salgılanan kimyasallarla günümüzde bilimsel hale gelmiştir. Böylesine hazır bir kanıtla hedonizmin yeni bir evresine girdik ve gerçeği söylemek gerekirse de, insanlar büyük çaptaki medya desteğiyle zevk veren bir yaşama sahip olmak için büyük zaman, para ve gayret harcıyorlar.
Fakat bilim zevki mutlulukla aynı kefeye koyarak, sadece aynı eski hatanın gizleyicisi olmaktadır.

Her manevi gelenek tarafından bilinen sır, zevk ve mutluluğun bağlantılı olmadığıdır. Her saatini zevkle doldurabilen çok mutsuz insanlar vardır. Durumlarına rağmen mutlu olabilen acı dolu vaziyetteki insanlar vardır. Beynin zevk ve acı merkezleri bizi denetlemez. Bitiş çizgisini geçen uzun mesafe koşucusunun fiziksel ağrısına bir bakın. Onun başarma algısına göre bu, ikinci sıradadır; hatta durumuyla alakasızdır. Fakat üstesinden gelme de bunun cevabı değildir. Mutluluk, aslında daha ince bir şeyde yerleşiktir: İçindeki potansiyelini iyi kullanmaktan doğan memnuniyette! İnsanların mutluluğu ararkenki, mutluluğun kalıcı olmasını istiyorlarsa neyi amaçlamaları gerektiğindeki şey, içindeki potansiyelini iyi kullanmaktan doğan memnuniyettir! Öyleyse, içindeki potansiyelini iyi kullanmak nereden gelmektedir? Maksat ve amaçtan! Maksat ve amaç nereden gelmektedir? Bu, kendinize sormanız gereken gerçek sorudur. 

Deneyim olarak hiçbir şey doğası itibarıyla manalı değildir. Bunun farkına varmak zordur ve belki de kabul etmek daha da zordur. Zevk; acıya dönüşebilir, sevgi ilgisizliğe dönüşebilir veya hatta nefrete dönüşebilir (bunu herhangi bir boşanma avukatına sorabilirsiniz), iyi bir sağlık hastalığa dönüşebilir ve bunun gibi şeyler. İnsan beyninin karmakarışıklığında, kötü olayların beklentisi bile mutsuzluğu oluşturabilir. Acı dolu hatıralar, suçluluk, endişe ve diğer zihinsel durumlar da mutluluğa zarar verici olabilirler.

Sorunu binlerce yıldır göz önünde bulunduran dünyanın bilgelik gelenekleri; mutluluğun tek sırrının, asıl sırrın, zihnin kendinde var olması gerektiği sonucuna vardılar. Zihin bahsettiğimiz tüm mutsuzlukları yaratsa da;  yalnızca zihin kendi kendine yarattığı illüzyonlardan, sahte umutlardan, düşüncesizce yapılan seçimlerden, kendine zarar veren alışkanlıklardan, hatalı inançlardan ve diğer yanlış adımlardan kendini kurtarabilir! Seyahat, hataların düzeltildiği bir yere olmalıdır. Sevindirici haber, bir kişinin her hatasını tek tek düzeltmek zorunda olmamasıdır. Bunu yapmak; yılları, hatta onlarca yılı bulan yoğun gayreti gerektirir. 

Bunun yerine manevi seyahat,  sizi doğası gereği hatasız olan özünün seviyesine taşıyarak mutluluğu getirir. Bunu sıklıkla "Gerçek Benlik" olarak etiketledim, fakat etiketler konu dışıdır. Önemli olan şey, "Aşkınlığın" işleyişidir veya illüzyonun ötesine geçmektir! Siz illüzyonda kaldığınız kadar, en iyi umabileceğiniz şey onu bir üst seviyeye geçirmek olacaktır. Acının ve acı çekmenin nedenlerinden tamamıyla kaçmak, bir üst seviyeye geçmekten daha fazlasını gerektirir. Acı ve acı çekmeye olan bağlılığınızın altında yatan realiteyi keşfetmelisiniz! Bunu böyle yapmak; mutluluğun sırrını bilmek ve sırrını keşfettikten sonra da tamamıyla ona göre davranmaktır. Herkes mutluluğu maksimum zevk bakımından konuşuyor gözükürken, bilgelik bunu hiç kimsenin bakmadığı yerde araştırmamızı söyler; çünkü bu hedefinize ulaşmanız için olan ilk adımı nasıl attığınızdır!

Çeviren: Esin Tezer
http://www.linkedin.com/today/post/article/20141023233206-75054000-the-secret-of-happiness-no-one-talks-about?trk=mp-reader-card'dan çevrilmiştir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder