Bilim ve Din

Bilim ve Din

29 Aralık 2014 Pazartesi

Maneviyatın sağlığa olan etkisi



Uygulamalarımı yaparken, hep şu soruyla yüzleşirim: “Maneviyatın benim sağlığımla ve iyileşmemle alâkası nedir?" Sanırım hepimizdeki şaşkınlık  hâlâ sağlığın eski tanımını benimsememizden kaynaklanıyor. Pek çok insan, sağlığı daha hâlâ  "hastalığın yokluğu" olarak tanımlıyor: Eğer belirtiler (semptomlar) sizde yoksa, siz sağlıklı bir insansınız. Oysa bu, gerçek dışı! Dünya Sağlık Organizasyonu, sağlığı " bütün bir fiziksel, zihinsel ve sosyal iyilik" olarak tanımlandırıyor; kişilerin dinleri ne olursa olsun maneviyatı yaşamın kalitesinde ve kişilerin iyiliğinde önemli bir faktör olarak görüyor.
  
Son yirmi yıldır, maneviyat boyutunun günlük yaşamımızla bütünleşmesi için dünya çapında bir uyanış var. Maneviyat, bilim adamları ve tıp doktorları arasında da popüler bir konu haline geldi. Artan araştırmalara rağmen, maneviyatın sağlık ve iyilik üzerindeki etkisi doktorlara ve eczacılara göre hâlâ tartışmalara yol açacak cinsten. İnsan yaşamının maneviyat boyutu, klasik tıpta ve çeşitli tıp eğitim programlarında tamamıyla göz ardı edilmiştir. Pek çok çalışma, maneviyatın tüm sağlıktaki ve yaşam kalitesindeki pozitif etkisini gösterirken; batılı bilim adamları ise hâlâ "maneviyat" kelimesinin yorumuna katılmadıkları için bunu kabul etmede isteksizdirler.  

Çalışmalar maneviyatı/dinselliği benimsemenin sağlığı ve iyileşmeyi arttırmada gerekli bir alışkanlık olduğunu göstermektedir. Maneviyat, iyileşme maceranızda etkili bir araç olması için yaşam stilinizle iyi şekilde bütünleşmelidir. O, kelimenin de işaret ettiği gibi ruhun bir fonksiyonu olmalıdır. 

Maneviyat bireysel bir kavramdır; o, Yaratıcımızla olan kutsal bağlantının kişisel arayışıdır, yaşamdaki derin manaları ve yaşamın amacını arayışımızdır! İslâm; maneviyatı yaşamın her yönünde bütünleştiren ve fiziksel bedenin sağlığını zihnin, kalbin ve ruhun iyiliğiyle birleştiren bütünsel (holistik) bir yaşam şeklini savunur. Müslümanlar için maneviyat ve din sözcükleri birbirinden ayrılamaz, birbirleriyle yüksek düzeyde bağlantılıdırlar ve hem her günkü yaşam deneyimlerinde hem de günlük dinî alışkanlıklarda açığa çıkarlar. Müslüman ibadetleri, ruh için değerli bir "gıdaya" sahiptir. Onlar Yaratıcımızla kutsal bağlantıya olan ihtiyacımızdır. Yalnızca maneviyat ve psikolojik iyiliğimizi sağlamakla  kalmazlar; aynı zamanda da fiziksel, zihinsel sağlığımız ve iyiliğimiz için şeytanî düşüncelerden bizleri uzaklaştıran, zihni stres ve endişelerden arındıran daimi anımsatıcılarıdırlar. Ülserden ve sindirim problemlerinden başlayan, böbreküstü yorgunluğu, şeker hastalığı (diyabet) ve hatta kansere kadar uzanan pek çok ciddi durum; yani sonrakiler ise modern tıp tarafından tetikleyici neden olarak görülmektedirler. 

Müslümanın gözüyle hastalıklar ve felaket
Müslümanlar  hastalıklarını bir zorluk, imtihan, hayatlarına ilave olmuş bir değer veya mânâ olarak algılarlar. Felaketleri veya hayattaki zorlukları, kendilerini daha yüksek manevi farkındalığa ulaştıracak dersler olarak görürler. İster hastalık, ister parasal kayıp olsun veya ister sevdiğin birinin kaybı olsun felakete normal bir insan yaşamının ve gelişiminin kaçınılmaz bir kısmı olarak bakarlar. Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulmuştur: "İnsanlar denenip ne olduklarının sonucu görülmeden "iman ettik" lafıyla kurtulacaklarını mı sandılar!"(29: 2). "Sizi, korkacağınız bir şeyle, açlıkla, malınızı, canınız gibi sevdiklerinizi, çalışmalarınızın mahsulü olan şeyleri eksiltmekle sınarız. Bu olaylara karşı sabredenleri müjdele! Onlar, kendilerine hoşlanmadıkları bir olay isâbet ettiğinde, "Biz Allâh içiniz ve O'na dönücüyüz" derler." (2: 155- 156). 

İbn Kayyım El-Cevziyye, hastalıkları iki büyük türe ayırmıştır: Kalp (veya ruh) hastalıkları ve fiziksel hastalıklar. Kalp hastalıklarının tedavisi, kalbin Yaratıcısıyla bağlantıya geçmesinde yatar. Kalbi fiziksel sağlığın ve yaşamın kendisinin kaynağı olarak gören El-Cevziyye'ye göre kalbin sağlığını korumak; bütünsel tedavinin tek yoludur. Yaradanı tanımak, O'nun tekliğine inanmak, O'nu sevmek, O'na güvenmek, her zaman O'nun verdiği ikramlara ve nimetlere şükretmek; El-Cevziyye tarafından tarif edilen kalbin gerekli "gıdalarıdırlar". Eğer göz ardı edilirlerse, kalp hastalanır, endişeye, üzüntüye ve depresyona kapılır. Geleneksel tıp şimdilerde bu kalp ağrılarının ve ızdırabın  depresyon, otoimmün durumları (kendi dokularındaki antijenlere karşı antikor oluşması) ve kötü niyetli tümörler gibi hastalıkların tetiklenmesindeki rolünü kabul ediyor.
  
Hastalıklar ve yaşamdaki felaketlere karşı yardımcılar
1. Allah hükmüne ve adaletine iman:
Mayo Clinic sağlık araştırma kuruluşuna göre, yüksek bir güce olan iman; ister fiziksel, ister duygusal veya ister  sosyal gereksinimler olsun çeşitli yaşam zorluklarının en iyi başa çıkma stratejisidir. İman ve inanç, bir Müslümanın her zaman hem yaşam krizlerinde, hem fiziksel sorunlarında  hem de her günkü ufak zorluklarla mücadele etmesindeki yardımcısı olmuştur.  

2. Kendi hatalarının ve yaşadığı güçlüklerinin sorumluluğunu yüklenmek:
Kur'ân-ı Kerim şöyle der: “Size ne belâ isâbet etmişse, elleriniz ile yaptıklarınızın sonucudur! Allah birçoğunu da affediyor" (42: 30). Bir kimsenin başarısızlığını başarıya dönüştürmesi kendisine bağlıdır. Doğru değerlerle olunca ilâhi yardım kendisine gelecektir. Kur'ân'da şöyle buyurulmuştur: "
Muhakkak ki Allâh, bir toplumun yaşam biçimini, onlar kendi nefslerini  değiştirmedikçe, değiştirmez!" (13: 11). Böylesine etkin bir yaklaşım bu günün geleneksel tıp çalışmalarında hastalığın üstesine gelinmede temel bir yaklaşımdır. Çaresizlik hissi ve mağduriyet iyileşmeye engeldir. 

3. Dua (Niyaz):
Müslümanlar derunlarında onları her zaman destekleyen ve koruyan yüksek bir gücün olduğunu bilirler. "
Kullarım sana BEN'den sorarlarsa, şüphesiz ki ben onlara yakınım!Yönelip isteyene (dua edenin duasına) icabet ederim" (Kur'ân-ı Kerîm, 2: 186). Bu da çaresizliğin bir diğer tedavisidir. Yaşamda karşılaşılan zorluklara karşı bizlere güç vermektedir. 

4. Allah zikri:
İlâhi Allah zikirleri, sadece kelimeler değildirler; onlar ruhun güçlenmesine ve rahatlamasına yardımcı olan kutsal türden meditasyondurlar. Rahatlamaya yardım ederler; ruhu güçlendiren pozitif olumluluğu ve yaşamdaki manaları aşılarken zihni açarlar; sıkıntıyı ve üzüntüyü yok ederler; kederli kalbi ferahlatırlar; neşe, mutluluk, sakinlik ve huzur getirirler.
  
5. Kur'ân-ı Kerîm okuma:
Ku'ân-ı Kerîm, özel bir iyileştirme gücüne sahiptir: "
De ki: "O, iman edenler için hakikate erdirici ve şifadır)!" (41: 44)  "Kurân'dan, iman edenler için şifa  ve rahmet olan şeyleri inzâl ediyoruz!" (17: 82).  Kur'ân âyetlerini okuma; Müslümanlara stresleriyle başa çıkma yolunu sunar, keder ve sıkıntı duygularıyla da başa çıkar.  

6.İlâhi iradeye olan teslimiyet: İlâhi iradeye olan teslimiyet; tüm zorunlu dünyevî değerleri varsayarken yardım etmesi ve yol göstermesi için Allah'a tevekkül etmek demektir. Kur'ân-ı Kerîm'de  şöyle buyrulmuştur: “Kim Allah'tan korunursa, ona bir çıkış yeri oluşturur  ve ona hiç ummadığı taraftan yaşam bilgisi verir. Kim Allah'a tevekkül ederse, O ona yeter! Muhakkak ki Allâh, emrini yerine ulaştırandır! Gerçekten Allâh, her şey için bir kader meydana getirmiştir!" (65: 2-3). Bu uygulama da  ruha  rahatlık verir, stresi yok eder ve kederi dindirir. 

7. Dünyevî şeylerden kopma: İslâm, maddesel dünyanın gerçek değerini öğretir: “İyi bilin ki dünya hayatı sadece bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür; aranızda bir büyüklenme ve mallarda ve evlatta çoğalma yarışıdır! Bunlar şu misaldeki gibidir: Yağmurun yeşerttiği ekinle mutlu olurlar ama sonra bakarsın ki o yeşillikler kurur, sararır ve toprak olur hepsi!" (Kur'ân-ı Kerîm 57: 20). Dünyevî şeylerden kopma, İslâm'ın gerçek manasını hatırlatır; yani Allah'ın iradesine, O'nun mutlak ilmi ve hükmüne  teslim olmayı. Bu dünyevî şeylerden kopma hissi, her günkü gerginliği dindirir, rahatlamamıza ve evrenle uyum içinde başarmamıza neden olur.  

8. Denge ve ölçülülük: İslâm, ruhun gereklilikleri ve bedenin istekleri arasında dengeli bir uyum oluşturur. Fiziksel bedeni ve ruhu birbirine bağlı, bütün halde gördüğü için fiziksel bedeni ondan  ayrı tutmaz."Allâh'ın sana verdiklerinden, gelecek yurdunu iste, dünyadan da nasibini unutma! Allâh sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsan et!"(Kur'ân-ı Kerîm, 28: 77). 

9. Hoşnutluk ve memnuniyet: Bir kişinin mutsuzluğu yaşamındaki İlâhi lütufları takdir edememesinden kaynaklanır. Rasulullah efendimiz (sav) şöyle demiştir: İmtihan ne kadar büyük olursa, ödül de o kadar büyük olacaktır. Allah insanları sevdiğinde, onları imtihan eder. Eğer insanlar felaketi neşeyle kabul ederse, gönül ferahlığına ulaşırlar;  o öfkeden çılgına dönenlerse, Allah'ın yalnızca gazabına uğrayacaklar” (İbni Mace-Tirmizi). Dert ve sıkıntının tedavisi birisinin kalbinde deneyimlenen kabul ve tatmininde, felaketlerin onu ancak o izin verirse etkileyeceğini bilmekte yatar. 

10. Sabır ve hoşgörü: Rasulullah Muhammed Mustafa (sav) şöyle buyurmuşlardır: “Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar müslümanın başına gelen her şeyi Allah onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar” Buhari-Müslim). Bu da, yürek sızısı ve hasta bir beden için bir diğer büyük rahatlatmadır. 

Çevirinin Kur'ân-ı Kerîm âyetlerinde kaynak olarak Ahmed Hulûsi'nin "KUR'ÂN-I KERÎM ÇÖZÜMÜ" adlı eseri alınmıştır. http://www.ahmedhulusi.org/kuran/kurancozumu.htm

http://islamiconlineuniversity.com/counseling/articles.php?id=3'den çevrilmiştir.
Çeviren: Esin Tezer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder